2012/12: NCR-08 [Architecture]/ TOKi Sakinleri/ TOKI Dwellwers/ Şimdi Kendi Başınasın / You Are On Your Own/ New City Reader
Ocak 12, 2013 § Yorum bırakın
Konuk editörlüğünü Fake Industries, Architectural Agonism, Cristina Goberna ve Urtzi Grau’nun yaptığı, 8. New City Reader gazetesi “Mimarlık” İstanbul sokaklarında. Bu sayıya katkıda bulunalar ise: Superpool, Kazys Varnelis, Basurama, Walter Nicolino, Carlo Ratti, Unfold, Ben Landau, Thomas Lomme, Lorenza Baroncelli, Rot Ellen Berg, HS Mimarlık, Autlab, Maurizio Bortolotti, Ravintolapaiva, Boğaçhan Dündaralp, Lale Ceylan, İpek Kay, Paul Faus, Openurban.com, Frank Abruzzese, Zuloark, Maker Lab, Aristide Anotonas, Antonio Ottomanelli, Pelin Tan ve Ethel Baraona Pohl.
Guest edited by Fake Industries Architectural Agonism, Cristina Goberna and Urtzi Grau, the 8th issue of the New City Raeder “Architecture” is out on the streets of Istanbul. The issue’s contributers are: Superpool, Basurama, Walter Nicolino, Carlo Ratti, Unfold, Ben Landau, Thomas Lomme, Lorenza Baroncelli, Rot Ellen Berg, HS Mimarlık, Autlab, Maurizio Bortolotti, Ravintolapaiva, Boğaçhan Dündaralp, Lale Ceylan, İpek Kay, Paul Faus, Openurban.com, Frank Abruzzese, Zuloark, Maker Lab, Aristide Anotonas, Antonio Ottomanelli, Pelin Tan, Ethel Baraona Pohl and Kazys Varnelis.
Adhokrasi Mimarlığı Üzerine Bir Mersiye
İstanbul Sokaklarında Eyleme Dökülecek Özgür Tasarımlar
Sevgili yurttaşlar,
İstanbul Tasarım Bienali sona erdi, çok yaşa Adhokrasi. Adhokrasi’nin ne anlama geldiğini bilmiyor musunuz? Tam olarak: Genellikle açık kaynaklı yöntemlerle organize olmuş tasarım süreçleri ağıdır; seri imalatı, isteğe uyarlanmış ürünlerin küçük derlemeleri lehine reddeden geçici birlikteliklerdir; öncelik listesinde sürecin objeden üstte yer aldığı, piyasa dışı iş birlikleridir. Bunun adı Adhokrasi, ve kalıcı olmakta kararlı. Ya da bize söylenen şey bu, en azından bu Bienal’de. Doğru; çok fazla soru hala cevaplanmayı bekliyor: Bu mekanın kurumsal çerçevesi Adhokrasi’nin kırılgan geçiciliğine ihanet etmiyor mu? Onun açık kaynağa dayanan doğası bir müze içine hapsolmuş olmuyor mu? Süreçleri sergilerken bunları objelere dönüştüremez miyiz? Yani daha basit bir ifadeyle, aktif özneler bu gösteriyi ziyaret ettiklerinde pasif gözlemciler haline gelmiyor mu?
Bu mersiye, yukardaki soruların bazılarına cevap verme girişimidir. Bienal’in kapanışından günler önce yazılmıştır ve Bienal’in sunduğu bildiriyi yine Bienal’in kendi içeriğini kullanarak sorgular. Bu vesileyle, sergi katılımcıları enstalasyonlarını talimatlar dizisi şeklinde anlattı. Siz, İstanbul’un her köşesinden sevgili okurlar, artık orijinal işlerin hakiki kopyalarını üretebilir, Bienal’in orijinal bildirisine, Roma imparatorluğu döneminde olduğu gibi, birer Replika ile cevap verebilirsiniz. Bu anlamda, New City Reader’ın bu sayısı serginin içeriğinin Agonistic (çatışmalı) bir kopyasından oluşuyor. Bu, yaratıcı bir sürtüşme için kullanılmaya hazır bir araç. İsterseniz kullanın. Kendi başınasınız. Ve bir şeyleri taklit etmeniz bizim çok hoşumuza gider.
TOKİ Sakinleri
By Boğaçhan Dündaralp, Lale Ceylan, İpek Kay
TOKI Sakinleri için Hayatta kalma kılavuzu, oldukça niteliksiz, ayrıştırıcı ve denetimin hakim olduğu TOKI blokları yaşam çevresi ile kendi ihtiyaç ve taleplerine yönelik ‘bireysel’ ya da ‘ortak’ eklenebilecekleri, dönüştürebilecekleri, sosyal etkileşim ve iletişim ortamını kaybetmiş TOKI Sakinleri arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Bu kılavuz kullanıcıların ihtiyaçlarına çözüm üretmek için tasarlanmış bir araç değil. Bunu ötesinde beraber çözüm üretmek için ihtiyaç duyulan zemini nasıl yaratırız sorusuna yönelen açık kaynak bir kılavuz.
TALİMATLAR
1. Fotokopi ya da internet aracılığıyla kolayca çoğaltmaya izin veren boyutlarda olan, aynı zamanda biriktirilebilir, dağıtılabilir, anonim olarak katılıma ve üretime açık bir format oluşturun.
2. Bu format içinde boşlukları yazı ve çizimle doldurulabilir temel başlıklar/sorular belirleyin: Soru ( /talepler),nerede, ne yapılabilir?, nasıl yapılabilir?
3. Bu formu ‘ortak’ alanlarda insanların kolay ulaşılabileceği ve paylaşılabileceği ‘ortak’ mekanlara/‘yer’lere bırakın.
4. Bu formların bir araya geleceği ve gönüllü katılılmların oluşacağı bir iletişim mekanı ya da mecrası belirleyin ya da oluşturun. Bu bir pano’da olabilir, bir blog sayfası da…
Oluşturacağınız kılavuz/tasarım olabildiğince basit olmalı ki; anonimleştirilerek geliştirilebilir, açık kaynak bir araca dönüşsün.
TOKİgiller Yaşam Mücadele Rehberiini indirmek için: https://bogachandundaralp.wordpress.com/toki/
Adhocracy Architecture, an Obituary
Free Designs to Take Action in the Streets of Istanbul
Dear citizens,
Istanbul Design Biennial is over, long live Adhocracy. Don’t you know what Adhocracy means? Exactly: Networks of design processes often organized as open source; temporary associations that refuse mass production in favor of small collections of customized products; nonmarket driven collaborations in which process overcomes the object in its list of priorities. That is Adhocracy, and it is here to stay. Or that is what we are told, in this Biennial at least. Yet it’s true; too many questions still remain un-answered: Doesn’t the institutional framework of this venue betray Adhocracy’s fragile temporariness? Isn’t its open-source nature locked inside a museum? Can one display processes and not transmute them into objects? Or more simply, aren’t active agents transformed in passive observers when they visit the show?
This obituary is an attempt to answer some of these questions. Written days before its closure, it uses the contents of the Biennial to question the Biennial’s own statement. For the occasion, the exhibition’s participants have described their installations in the form of a set of instructions. You, dear readers, all around Istanbul, can now produce literal copies of the original works and, in the sense of Replica denoted in the roman language— that is a response to a previous claim— answer the Biennial original statement. In that sense this edition of the New City Reader is an Agonistic copy of the contents of the show. It is ready to be used as a tool for creative friction. Do it if you want. You are on your own. And we like it when you fake it
TOKI Dwellers
By Boğaçhan Dündaralp, Lale Ceylan, İpek Kay
TOKI Dwellers the Survival Manual* is focused on the relationship between TOKI blocks residential settings -which are highly unqualified, disjunctive and dominated by supervision- and TOKI dwellers who lost their social interaction and communication environments where they could be a part of, transform into individually or together according to their needs and demands. This manual is not a tool to produce solutions for users’ needs. Furthermore, it is a open source manual which is oriented by the question of how to generate required grounds for solving together.
INSTRUCTIONS
- Create a layout that has got dimensional standards which makes it easy to multiply by photocopy or via internet. The layout must be distributable, collectable, open to anonimus participations and productions.
- In the layout which you designed, specify main headings and questions that have got blanks that can be filled with writings and drawings. Question(refers to demands), Where? , What can be done? , How can be done ?
- Leave this form in ‘common’ places where it can be shared and avaiblable easily.
- Set or create a medium or a communication space where these forms can be clustered and volunteer participation can be generated. For example, it can be a board or a blog page…
Try to make simpler as you can, so that the manual/design, that you have created, can become an open source tool which can improve itself as mediator by being anonymous.
To downnload TOKI dwellers the Survival Manual: https://bogachandundaralp.wordpress.com/toki/
Link: istanbul Design Biennial/Adhocracy Exhibition
Link: NCR_08 Architecture
2012/11: Kamusal Destekli Tasarım Atölyesi / Deneysel Tasarım Stüdyosu, HFBK Hamburg /Adhokrasi, İstanbul Tasarım Bienali
Aralık 4, 2012 § 1 Yorum
Public Design Support Kuzguncuk, Studio for Experimental Design HFBK Hamburg, Adhocracy, Istanbul Design Biennial
Kuzguncuk: Bostan; Kamusal Destekli Tasarım;Workshop
*İstanbul_Kuzguncuk
Kuzguncuk; İstanbul’ un yoğun yapılaşma, sürekli ve hızlı dönüşüm trafiğinden ya da son dönemlerdeki kentsel dönüşüm adı altında yapılan tepeden inme ‘gentrification’ ya da soylulaştırma’, ‘yerinden etme’, ‘değer arttırma’ gibi kentsel operasyonlardan kendini koruyabilmiş, ‘yavaş’ dönüşüm yaşayan, otantik varoluşunu, dokusunu, karakterini koruyarak gelişen, Istanbul’ da kalan belki de tek boğaz köyü. “Bunu nasıl başarıyor?” sorusunu sorarsak, bunun iki tane temel yanıtı var. Birincisi İstanbul’ daki topoğrafik konumu: bir yanda Fethipaşa korusu, diğer yanda Nakkaşbaba mezarlığı arasında bir vadiye yerleşen köy, Bağlarbaşı tarafında arka uçtaki kentsel gelişmeden kısmen kendini topoğrafik sınırlarla yalıtabilmiştir. Bu sınırlar içindeki fiziksel-karakteristik dokusu ‘sit alanı’ kapsamında da korununca; yıkılmadan yenilenerek varolmayı zorunlu kılan alçak katlı, eski eser ağırlıklı bir doku olarak konumunu sürdürebiliyor. İkincisi bu doku sayesinde 1980’lerden başlayarak ciddi bir entelektüel göç alarak buradaki doku hem yenileniyor hem de yaşayanlar anlamında yeni komşuluk ilişkileri üretiyor. Bu entelektüel göç, gün geçtikçe artmasına rağmen hızlı bir dönüşümle değil; müzakere, karşılaşma, kabullenme, karşılıklı birbirinin varlığını kabul ederek ilerleyen bir süreçle gerçekleşiyor. Bu nedenle neo-liberal ekonomilerle üretilen hızlı kentsel dönüşümlerde olduğu gibi alt-ekonomiyi, ekonomik dengesizlikleri, komşuluk ilişkilerini ortadan kaldıran, bölgeler arası ekonomik göstergeleri uçlara taşıyan ayrışmalar burada gözlemlenmiyor. Onun bu koşullarda İstanbul gibi hızlı dönüşümün yaşandığı bir kentte kendi kimliğini koruyarak ağır evrimleşmesi; bir taraftan kentleşme ile kaybedilen pek çok olgunun hala varolabildiği bir yaşam alanını temsil etmesini sağlıyor, diğer taraftan da onun bu kimliğini gözler önüne sunan Tv dizileri, reklamlar, sayesinde de bir turistik cazibe merkezi haline geliyor.
*Kuzguncuk_Bostan
Bostan ise bu kentsel doku içinde kalan, son yeşil boşluk olarak hem yerel yönetimler, hem de ekonomik iktidarların İstanbul’un hızlı kentsel dönüşümünün Kuzguncuk’ taki anahtarı olarak her 10 yılda bir gündeme taşınıyor. Bostan olarak korunması gerekli bu alan; İmar Planlarında 1980’lerin ikinci yarısında yapılan oynamalar sonucu bunlara karşı açılan davalar gibi hukuki düzlemlerde de verilen savaşlarla, 1990’ da ve 2000’ de buradaki bilinçli yerel oluşumlar sayesinde korunabilmiş ve 2010’da tekrar bu alan üzerindeki planlar gündeme gelmiştir. Mülkiyet hakkını elinde tutan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından bu alana bir proje hazırlatılarak, hayata geçmesi için bir girişimde bulunulmuştur.
*BostanA Alternatif Proje Girişimi
BostanA Alternatif Proje Girişimi ise, bu projeye alternatif olarak, alanın hem kullanımını hem de kullanım potansiyellerini alanın karakteri bozulmadan nasıl sürdürebileceğini göstermek amacı ile başlatılmıştır. Katılımcı bir süreçle geliştirilmeye başlanan bu çalışma, bir taraftan Bostan’ ın süregiden yaşantısını katılımlarla zenginleştirerek teorik bir egzersizden çok, pratik uygulamaya dair yeni üretim olanaklarını ve ekonomi modellerini ortaya koymaya çalışmaktadır. Kent platformunda, kimliğini koruyarak açığa çıkaracağı kamusal kullanımlarla hem Kuzguncuk’ a hem de İstanbul’ a yeni kentsel kullanımlar sunabilecek; ortaya koyduğu ekonomik model ile bir kent parçasının ‘değer’ ine ilişkin yeni bir öneri sunabilecektir. Mimarların sosyal bir aktör (katalizör) ve mimarlığın bir iletişim aracı olduğu bu çalışma ile; alternatif olunan projenin hem yapısal durumuna hem de kentteki bir alanın ‘değer’ine ilişkin bugünün kent politikaları, kentleşme modelleri üzerinden yeni bir müzakere alanı açılarak, bu alana ilişkin yaklaşımların ‘tek bir model’ üzerinden yapılamayacağı gösterilmeye çalışılmaktadır. ‘Mülkiyet hakkı’ ndan çok ‘kullanım hakkı’ na odaklanan bu çalışma, tarafları yeni bir müzakere alanına taşıyarak, Bostan’ ın sahip olduğu değerleri kaybetmeden yaşatılabileceği alternatif modeller üretmeye zorlayabilirse görevini başarı ile yapabilmiş olacaktır.
Süreç:
Bu çaba ile Kuzguncuk ittifakı, Bostan’ ın sahip olduğu değerleri kaybetmeden yaşatılabileceği alternatif modellerin de mümkün olabileceğini ve bu yönde ortak bir çaba içine girebileceklerini gösterdi. Tüm proje onay süreçlerini takip ederek, kurumlarla iletişimini kaybetmeden sürekli tetikte ve proje ile ilgili gelişmeleri izledi. 28.06.2012’de Kültür Ve Turizm Bakanlığı, İstanbul 6 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Kuzguncuk bostanında yapılmak istenen özel ilköğretim tesis alanı yapılaşma başvurusunu; programı ve yapı kütlesi nedeni ile Kuzguncuk mimari dokusuna uyumlu olmaması gerekçesiyle uygun olmadığına, ayrıca parsel içinde tespit edilen bostan havuzunun korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilerek koruma grubunun 2.grup olarak belirlenmesine karar verdi.
Kuzguncuklular bu kararla biraz nefes aldılar, zaman kazandılar ancak süreç de direniş de bitmiş değil…
Kamusal Destekli Tasarım Atölyesi:
Bundan sonraki süreçte bostanın Kuzguncuk için önemini ve değerini görünür kılacak en iyi durum; buranın yaşamaya devam etmesi ve Kuzguncuklular’ın bu alan içindeki paylaşımlarının olanaklarının artması olacaktır.
Bu süreçteki en değerli katkılardan biri:
Hamburg Güzel Sanatlar Üniversitesinde Deneysel Tasarım profesörü ve adhokrasi sergisi tasarımcısı Jesko Fezer ve öğrencilerinin 30 Ekim-3 Kasım 2012’de 1. İstanbul Tasarım Bienali çerçevesinde gerçekleştirdikleri “Kamusal Destekli Tasarım Atölyesi” olmuştur.
Bu bir haftalık süreç içinde, Bostanda bir hafta sonu etkinliğine dönüşecek bir dizi geçici müdahalenin üretildiği; birleştirici ve motive edici bir çalışma deneyimledik. Oyun alanları (futbol alanı, tribün, salıncak, tavla), çay ocağı, piknik alanı… gibi basit düzenlemeler ardında tetikleyici ve merak uyandırıcı pek çok duygulanımı peşinden üretti. Bilgi Üniversitesi Tasarım Bölümünden Meriç Kara ve öğrencileri, Kuzguncuk İlkokulu öğrencileri bu çalışmalara doğrudan katkı üretirken; yerel mimarlar, Kuzguncuklular ve Kuzguncuk Muhtarı bu çalışmalara destek verdiler.
Kollektif üretimlerin kendilerine ait zamansallığı, bilgi üretimi ve yayılımı vardır. Bu çalışma; doğrudan yapmaya yönelik fiziksel karşılaşma ve yakınlaşma, ortak deneyim ve işbirliğinin yarattığı güven ile ‘ortak müzakerelerin’ , ‘ortak duygulalanımlar’ın başka hiçbir şeyin sağlamadığı kendine özgü bilgi üretimi ve yayma, paylaşma imkanı olduğunu bize yeniden göstermesi anlamında çok kıymetli.
Bu süreçte ancak toplumsal, çevresel ihtiyaç ve tehlike söz konusu olduğunda ortaya çıkan duygulanımların ve çabaların; gündelik hayat içinde sürdürülebilmesinin önemini açığa çıkartan bir deneyim yaşadık. Bu ortamların ortak duygulanımların eğitimi, deneyimi kadar karşılıklı olarak deneyim yaratmak,ortak karar ve müzakere süreçleri yoluyla toplumsal ve demokratik ortamlar üretme açısından da ne denli önemli bir kaynak olduğunu da unutmamak lazım.
Tasarımcıyı içinde bulunduğu ortamı ‘estetize’ etmekten başka bir çare ya da rol bırakmayan güncel eğilimlerin karşısında durmaya çalışan bir mimar olarak, bir ‘Kuzguncuklu’ olarak; kendi mücadelemiz içinde bu deneyimi üretme ve yaşama imkanı sağlayan başta Jesko Fezer ve öğrencilerine, Adhokrasi sergisi küratörü Joseph Grima’ya, çalışmayı Kuzguncuk’a taşımamızı sağlayan yardımcı küratör Pelin Tan’a, bu süreçte yer alan ve katkı sağlayan herkese çok teşekkür ederiz.
Boğaçhan Dündaralp
Kuzguncuk: Bostan; Public-supported Design; Workshop
*Istanbul_Kuzguncuk
Kuzguncuk is perhaps Istanbul’s sole village to have survived along the Bosphorus. It has succeeded in defending itself against the intensive rise in construction, the rapid transformation in traffic and various urbanistic operations choking thecity. These urbanistic operations, are conducted under the motto of “urban transformation” to impose gentrification in various parts of Istanbul at the cost of displacing former inhabitants and for the sake of so-called “added value”. Kuzguncuk has been able to keep itself astride from all this, experiencing its own slow transformation and evolving within its own authentic life style, maintaining its fabric and character. “How does it do it?” one might ask. There are two basic answers to this question. The first has to do with its topographical situation in Istanbul: Kuzguncuk is a village nestled in a valley which is bordered by the Fethi Pasha Woods on one side and the Nakkashbaba cemetery on the other. It has been able to protect itself from the concrete jungle of the Baglarbasi disrict to its east, thanks to its own topographical borders. Having been declared a protected site, its physical and characteristic fabric within these borders has aslo been preserved. Its fabric is composed mainly of ancient buildings, not more than a few storeys high, which cannot be pulled down and have to be renovated. Secondly, thanks to this fabric, Kuzguncuk became prized by intellectuals who began settling there from the 1980s on. This led to the renewing of the existing fabric and to new neighbourly relations. This intellectual immigration, increasing day by day, has not however led to a rapid transformation but is rather evolving in a process of negotiation, encounter, acceptance of one another between the old and new inhabitants. This is why the economic imbalances, the disappearance of neighbourly relations, the extreme disparity in economic indicators between regions, all characteristic of rapid urban transformation projects developed by neo-liberal economies, are not to be found here. Evolving at its own pace while maintaining its identity in an Istanbul undergoing rapid change, allows Kuzguncuk to flag up a life style which has been sacrificed to urbanisation elsewhere. This very setting, found so attractive by TV serials and advertisements, also adds to its becoming a centre of attraction for tourism.
*Kuzguncuk_Bostan
Bostan, the kitchen garden,being the lastpatch of vacant green in the midst of this urban fabric is coveted every ten years by both local administrations and economy magnates as the key to Kuzguncuk’s rapid urban transformation. This land which needs to be protected as a kitchengarden, had been subject to assault by tampering on the city’s Master Plan in the late 1980s. This assault was countered by a legal struggle launched by the conscientious locals who succeeded in gaining the law suits they brought against two such attempts in 1990 and 2000. In 2010 this coveted piece of land was once again threatened by a new attempt .The Directorate General for Foundations, who is at present in possesion of the title deed for this property, commissioned a project* and has made a move to implement it.
*Alternative Project Initiative BostanA
The Alternative Project Initiative BostanA was launched as an alternative to the previous project with the aim of showing how the Bostan can be potentially used and sustained without harming its original character. Encouraging a participatory perspective from the onset, the alternative project is less a the oretical exercise than an attempt to diversify and enrich the Bostan’s present life through practical measures allowing for new modes of production and economic models. The Project proposes to reveal how a given space can be put to public use while preserving its identity at the urban level, how it can offer new urbanistic uses not only to Kuzguncuk but to Istanbul at large. With the economic model it proposes, the Project also puts forward a new perspective on the “value” of an urban space. Bearing in mind that architects are social actors and that architecture is a mode of communication, the Project aims to open a new debate on existing urban policies and urbanisation models by contesting the structural aspects of the previous projects as well as the “value” attributed to a space in the city. In so doing, the Project attempts to show that a “single model” approach cannot be imposed on this space.
Focusing on the “right to use” rather than the “right to property”, the Project will deem itself successful if it contributes to drawing the concerned parties to a new platform for negotiation and instigates the development of alternative models allowing the Bostan to maintain its existence without losing its values.
Public-Support Design Workshop:
The best scenario for Kuzguncuk, in the future, is to increase the possibilities for sharing in this neighbourhood and to keep it alive – a scenario, which would highlight the importance and value of the orchard for Kuzguncuk.
One 0f the most important contributions, during this process, was:
The “Public-supported Design Workshop” realized by Jesko Fezer (a professor of Experimental Design at Hamburg University of Fine Arts and a designer at the adhocracy exhibition) and his students at the 1st Istanbul Design Biennial between 30 October and 3 November 2012.
During this weeklong period, we experienced a cohesive and motivating project around a series of ad-hoc interventions that turned into a weekend event in the orchard. Simple arrangements like playgrounds (a football field, a grandstand, a swing, backgammon), tea garden and a picnic ground produced catalysing sensations that evocated curiosity. While Meric Kara from Bilgi University Department of Design and his students and the students at Kuzguncuk Primary School were directly involved in this event, local architects, Kuzguncuk residents and neighbourhood administrator (muhtar) provided support.
Collective production contains a unique temporality, knowledge production and dissemination processes. This work is invaluable since it shows us the fact that physical encounters and rapprochements that aim at direct production, trust that emerges from common experience and collaboration, “common negotiations” and “common sensations” provide an opportunity for a unique kind of knowledge production, dissemination and sharing.
In this process, we experienced a process that revealed the value of keeping the sensations that emerge from social and environmental needs and threats alive in our daily lives. As much as experiencing and being educated by these contexts and sentiments, we have to create mutual experiences and remember the fact that they are a very important source in terms of producing social and democratic contexts through common decision and negotiation processes.
As an architect that tries to resist contemporary trends that limit the role of the designer to a mere “aestheticization” of her environment, and as a Kuzguncuk resident, I want to thank Jesko Frezer and his students, Adhocracy exhibition curator Joseph Grima, and the associate curator Pelin Tan, who helped us carry this project to Kuzguncuk, and all others who participated and contributed in this process and helped us produce and keep this experience alive.
Boğaçhan Dündaralp