2015/02: INFOCORE // : A Video Kiosk @ Buyukada / Competition /ITU / jury

Şubat 4, 2015 § Yorum bırakın

INFOCORE 9

“INFOCORE // : A Video Kiosk @ Buyukada” başlıklı yarışma, “TRANSP( )SE” teması ile işlenecek olan yarışma ITU (İstanbul Teknik Üniversitesi), Mimarlık Fakültesi, Mimari Proje Stüdyosu 7 tarafından düzenleniyor ve 2015 Bahar Dönemi stüdyosunun ilk ayını kapsıyor. İstanbul’da aynı dönemde okuyan mimarlık öğrencilerinin de katılımına açık yarışmanın dili, ingilizce.

Jüri:

  • Alper Derinboğaz
  • Ayşe Şentürer
  • Boğaçhan Dündaralp
  • Deniz Koç Çeliker (Adalar Müzesi Küratörü)
  • Erenalp Büyüktopçu
  • Hakan Tüzün Şengün
  • Meriç Öner(SALT)
  • Zeynep Aydemir

“INFOCORE // : A Video Kiosk @ Buyukada”, öncelikle Büyükada’nın tarihçesi ve coğrafyasından hareketle seçilen herhangi bir noktada adaya eklemlenebilecek bir yapının/yapıların tasarımını talep ediyor.

Bu çerçevede yaklaşık 300 m3 hacim içinde her tür ekolojik, teknik ve poetik gerekçelerle üretilebilecek bir yapının tasarlanmasını amaçlayan yarışmanın teslimi, sergi ve jüri oturumu 26 Şubat 2015 Perşembe günü saat 14:00’da Taşkışla 3505 no’lu stüdyoda gerçekleşecek.

Sonuç ürün olarak iki adet A2 boyutlarında dikey hazırlanmış poster teslim edilecek.

Practice Run

 

 

11018855_10153057780888116_4281596077648552105_n10167931_10153058207343116_5517427751836985724_n

 

 

projeler için:

https://archstudiotrans.wordpress.com/

yarışma sonuçları haberi mimarizm: 

yarışma sonuçları haberi arkitera:

Yarışma Haber linkleri:

arkitera

mimarizm

yem

 

 

2014/09: Betonart 42 / ölçülemeyen / konuk editör

Eylül 28, 2014 § Yorum bırakın

 

BETONART 42 KAPAK_blog

Betonart 42*:

” ÖLÇÜLEMEYEN /ÖLÇÜYE GELMEYEN ”

İnsanın yapma-etme-anlama doğasının temelinde ve süreçlerinde elindekileri ölçülebilir kılma hayati bir önem taşır. Hatta insan medeniyetinin ölçülebilirlik üzerine inşa edildiğini söylesek kolay yanlışlanabilir bir iddiada bulunduğumuz söylenemez. Ölçülebilirlik; işe yararlılığın, kavranabilirliğin ve ortaklıkların üretimi için önemli bir araca dönüşmüştür.  Hatta o kadar kaçınılmaz bir yere evrilmiş ki; şeylerin boyutunu, değerini, miktarını ölçmek için birimler, bilimler, uzmanlıklar, mekanizmalar, sistemler üretmiş haldeyiz…

Oysa insanın insanlığın başından beri bilinmeyene, ölçülebilir olmayana karşı büyük bir heyecanı var.  Belki de bu durumu herşeyi ölçülebilir olduğunda kullanabilen, ortaklaştırabilen rasyonel ya da bilimsel görebilen insan medeniyeti ile açıklamak işi kolaylaştırabilir.  Ancak insanın doğası, kavrayışları ile elindeki araçlar arasındaki mesafe;  (algıladığı ile kavrayabildiği arasındaki mesafe de buna katılabilir) insan doğasının ölçülebilir olmayana neden büyük bir merak, ilgi, araştırma duyduğunu daha iyi açıklar.

Ölçülebilir dünya gündelik pratiklerimiz ve deneyimlerimiz içinde düşünce ve algı sınırlarımızın ötesinde oluşan durumlarda pek de yeterli yanıt vermez. Fakat bu çaba içindeki ürünlerimiz, işe yararlık ya da gereksinim temelli doğan pek çok uzmanlık, bilim dalı ve üretimler; ölçülebilir olanın araçlarını kullanarak;  çağın “işe yararlılık ve para” denklemi ötesinde işe yaramaz ancak paha biçilemez değerler, biçimler, nesneler üretirler. Sanat, felsefe, matematik, mimarlık…gibi.

Ölçülebilirlikler üzerinden vücut bulmuş; mimarlık üretimi olan yapılar; tasarımlarının ötesinde bizde heyecan, merak ve yeni deneyimler uyandıran; içinde rasyonelleştiremediğimiz duygulanımlar doğuran, “ölçülemeyen” boyutlar barındırır. Ve hatta iddialı bir tabirle biz mimarlar, mimarlık için onu mimarlık yapanın tam da  o olduğunu iddia ederiz. Bu mimarlığın yapısallıklar, mekânlar bir mimar tarafından tasarlanmış olmaları da gerekmiyor, anonim ve zaman içinde dönüşmüş, varolmuş, vücut bulmuş, materyalize olmuş; insan ile farklı duygulanımlar, kavrayışlar ya da deneyimler yoluyla “ölçülemeyen”i barındırmanın ötesine taşıyarak “ölçülemeyen”i görünür ya da kavranır kılan bir mimarlık da olabilir.

Bu anlamda dosyaya katkıda bulunan 3 yazarın Louis Khan’nın “Hayranlık uyandırıcı çok iyi bir bina ölçülemeyenle başlamalı, tasarım sırasında ölçülebilir araçlarla sınanmalı ve en sonunda yine ölçülemez olmalı” alıntısı ile başlaması ve onu sorunsallaştıran farklı içeriklerle durumu tartışması; bu ön kavrayışımızı sorgulamamız açısından da ayrı bir önem taşımaktadır.

Bu dosyada, eksenini materyalize olmuş mimarlık ve kaynakları üzerine oturtmuş “ölçülemeyen” kavramını tartışmak ve sorunsallaştırmak heyecan verici olur diye düşündüm. Editör olarak da düşüncelerini, yaklaşımlarını, üretimlerini merak ettiğim kişileri bu sayı için davet ettim.  Hepsine bu davete aynı heyecanla yanıt verdikleri için teşekkür ederim.

Umarım okuduklarınız sizleri de heyecanlandırır.

Boğaçhan Dündaralp

*not: DouglasAdams’ın yazdığı ‘Otostopçu’nun Galaksi Rehberi’ kitabına göre hayat, evren ve her şeye dair nihai sorunun cevabı olan 42 ile kurulan ilişki bu bağlamda “ölçülebilir” değildir. Tema ile olası kurulacak rasyonelleştirme girişimleri hoş bir tesadüfi güzellemeden öte bir anlam taşır mı, bilinemez?…

katılımcılarKapak için Tolga Tüzün’e

Neslihan Şık ve Banu Binat başta olmak üzere tüm Betonart ekibine bu keyifli sayı için çok  teşekkürler.

Kapak görselini dinlemek için: http://createpermanence.com/

http://www.betonart.com.tr/index.php/arsiv/2014/42/

haber linkleri;

http://www.mimarizm.com/Haberler/HaberDetay.aspx?id=54101

dergiyi okumak için: 00 BETONART 42 web

 

2013/08: AGORAPARK: İçinden Park Geçen Yapı / “Kültür ve Sosyal Etkinlikler Evi” Ytong Ulusal Mimari Fikir Yarışması

Eylül 11, 2013 § Yorum bırakın

11

40713 - P01-c1

40713 - P01-vz40713 - P01-c2p17

AGORAPARK  :  İçinden Park Geçen Yapı

 

Kilin içi oyularak testi şekli verilir.

Testinin var oluşu boşluğundadır.

Lao Tzu

BİR YAPI OLARAK B•ŞLUK

Semt Kültür ve Sosyal Etkinlik Evi temel nitelikleri itibarı ile lokal bir yapıdır. Mahalleden olanın, semt sakininin ve şehirlinin buluştuğu bir yerdir öncelikle.

Bu buluşma SEMT ile KENT’in buluşmasıdır. Kent yaşamında birbiri ile entegre olamayan, farklı sosyal ve kültürel katmanlar kentsel ölçekte biraraya gelmeleri için üretilen bu yapıda buluşur. Bu buluşma için zemin hazırlayan, donatısını sunan yapı öncelikle nitelikli DIŞ MEKÂN üretmelidir.

İLK SORU [ ? ]

İstanbul’da Anadolu yakası sahilinde, sahil yolu ve deniz arasında yer alan bir arsada bir Semt Merkezi nasıl bir – DIŞ – üretmelidir [ ? ]

Sahil yolu yaklaşımında şehirlinin açık alan kullanımı ve deniz ufku ile olan bağını koparmayan, günün her saatinde yaşayan bir AÇIK MEYDAN programın temel unsuru olarak ele alınmıştır.

Tasarlanan yapı donanımı azaltılmış, UCUZ ve BRÜT bir yapıdır. Ürettiği imkânlar ile var olan, kendini değil içindeki boşluğu ve onun farklı hal ve oluşlarını besleyen, koruyan ve iskân eden , kentin kültürel ve sosyal yaşamının ikamet edebileceği bir AGORA’dır.

“BAŞKA” İLE BULUŞMA

Semt ölçeğinde öncelikle nitelikli bir DIŞ MEKÂN  kurmayı düşünen bu yapıda üretilen etkin BOŞLUK’un  kullanımıyla şehirli “BAŞKA” olan ile buluşur. Farklı sosyal ve kültürel katmanlar bir arada olabilmeyi bu şekilde öğrenirler. AGORA günün her saati için farklı HAYAT’lar üreten bir jeneratör gibi çalışır. Açık hava sineması , başka bir gün yerini bir sergiye başka bir gün yerini deneysel bir tiyatro  mekânına bırakır.

SEMT MERKEZİ böylelikle , farklılıkların ve başkalıkların buluştuğu çok katmanlı bir zemin hazırlar. Bu  açık mekân beraber üretmeyi ve paylaşmayı deneyimlediğiniz yerdir.

40713 - P03-pl140713 - P03-pl2

A Ç  — K   Y A P I 

AGORAPARK ,  temelde basit ve çok amaçlı kentsel donatı üretmek fikri üzerine kuruludur. Geleneksel betonarme sistem ile YTONG yapı malzemesini bir araya getirir. AÇIK YAPI , mekân üretme kapasitesini kaybetmeden binayı neredeyse yük taşıyan iskelete kadar soyarak geri çeker. Işıltılı ama bir o kadar da içeriksizleşen yapı dillerinden uzak durarak algılarımızın YAPI’ya değil ama AGORA’ya odaklanmasına yardımcı olur.

Böylelikle semt merkezi, kentsel donatıyı azaltılmış bir basit yapı ile kurup programı ikiye böler ve içeride ürettiği boşluğu bir AÇIK PARK olarak şehirliye açar. Yapı bu şekilde zamana bağlı programlanmış aktiviteleri olanaklı kılacak GECE VE GÜNDÜZ yaşayan bir kamusal mekân üretir.

1 02d5 06f

A G O R A

AGORA’dan yapıya yaklaştıkça ölçek duygusunu yakaladığımız TAŞLIKLARA ulaşırız. Orada asgari bir kentsel donatıyı PARK’ın hizmetine sunan kapalı mekânlara ve bunları birbirine bağlayan esintili koridorlara ulaşmak mümkündür.

Koridorlar gün boyu yapının iç sirkülasyonunu ve iç yaşantısını ikame ederler ve diğer yandan PARK’ı beslerler. Yapı, çeperlerdeki iki blok boşluğu zenginleştiren eklere imkân veren, rampa, merdivenler ve hacimli duvarlardan oluşur. AGORA, her türlü katılıma açık, gece gündüz yaşayan bir meydandır.

 : // PROGRAM

ÇOK AMAÇLI SALON, FUAYE ve KAHVE gün boyu zemin kotu yaşantısını canlı tutar ve Park alanı buradan beslenir. RAMPA salonun açıldığı TAŞLIK ile üst kota bağlanır. İŞLİKLER , bağımsız ünitelerdir. Asma katlı bu atölye hacimleri dışarıdan tırmanan bir merdivenle üstte etüd odaları ve medyatek kotuna bağlanırlar. İşlikleri ayıran TAŞLIKLAR ise bu çalışma hacimlerine ait dinlenme ve buluşma noktalarıdır.

9a 20b P0054 9

K // P R Ü

Yapıyı oluşturan iki temel blok bir KÖPRÜ ile bağlanır. Köprü hem üst kot yaşantısını bağlar, hem de deniz ufkunu ve AGORA’yı seyir imkânı verir. Diğer yandan işlikler ve medyatek  gibi günün her saati kullanılan mekânlar iile çok amaçlı salon, fuaye ve kahveyi  PARK aktivitesini bölmeden bağlar.

 ∆ G [  ] R ∆ – P ∆ R K

İstanbul Anadolu yakasında, sahil yolu ve deniz kıyısı arasında yer alan bu yapıyı öncelikle SEMT için nitelikli  DIŞ MEKÂN üreten bir yapı olarak düşündüğümüzde YAPI programını ve temel varoluş gereklerini tarif ettiği PARK üzerine kurar.

AGORAPARK sahil yolundan kıyıya uzanan boşluk içinde uzanır. Yol üzerinden yapıya yaklaştığınızda aslında denize ve kıyıya doğru yürüyüşünüzü değiştirmeden, hem doğrudan teklifsiz biçimde PARK aktivitelerine katılırsınız, hem de kıyı boyunca düzenlenmiş diğer yaşam alanlarına rahatlıkla bağlanabilirsiniz.

YAPI bu biçimiyle kıyı-yol aksında doğal bir bütünlük ve yaya hareketi sürekliliği üretir ve PARK , bu AKIŞ üzerinde yaşar.

3 10e 12 13 19a P007

“Kültür ve Sosyal Etkinlikler Evi”  Ytong Ulusal Mimari Fikir Yarışması Projesi;

PROJE Müellifleri  :                                                                                                      

Hakan Tüzün Şengün

Boğaçhan Dündaralp

Yardımcılar: 

Çağrı Helvacıoğlu

Sarhang Dellal

2011/06: XXI 100. sayı / yüz yüze

Ağustos 1, 2011 § Yorum bırakın


Esenboğa Havaalanı; ESSA /Ercan Çoban, Suzan Esirgen, Süleyman Bayrak, Ahmet Yertutan

Esenboğa havalimanı ile ilk karşılaşmamda  beni boşluğu, ölçeği ve ıssızlığı ile deneyimlediğim pekçok havalimanından farklı bir algı içinde bırakmıştı.  Yolcu hazırlık alanları ile apron bölgesini keskin biçimde ayıran ‘boşluğu’ ile bir havalimanı tipolojisinden çok alışveriş merkezi tipolojisinin havalimanına uyarlanmış hali gibi algılamıştım. Hareket üzerine odaklı bir yapı tipolojisinin, birikme ve görme odaklı  tipolojiyle yanıtlanması ilginç sonuçlar doğurduğunu düşünmüştüm. Sonraki deneyimlerimle birlikte; hareket halindeyken yapı içindeki yaşantıdan çok, binanın kendisini ve materyalize ıssız yüzeylerini görmek, insanın birikmeden hızla yapıdan uzaklaşabilme durumu, seçilen malzemeler ile kurulan yabancılaşma ve büyük galeri boşlukları içinde insanın ölçeğinin kaybolması gibi  gözlemlerim; bu yapıyı neden kendini gösteren, şık ama diğer taraftan da ıssız ve boş bir yapı olarak algıladığımı farkettirdi.

The Seed; NSMH/ Nevzat Sayın

‘The Seed’ , görünmemek, kamufle olmanın kavramlaştırıldığı; yalının bahçesine kendini gömerek, görünen yüzeylerini bahçe duvarı kimliğini sürdürmeyi tasarımının odağına almış bir yapı. Bu yapı duru ve rasyonel tasarım düşüncelerinin kayıtlarını yapısallaştırarak, yapılarında izlenebilir kılmayı başaran, yaklaşımını ‘az’ la ifade edebilen bir mimar olan Nevzat Sayın’nın elinde nasıl biçimlendiği benim için önemli bir soru olmuştu. Yapıyı deneyimlediğimde  bahçe-yapı-tohum ( yumurta formundaki salon) arasındaki ilişkinin sorunlu yanlarını görünce kendime önemli bir ders çıkardığımı söyleyebilirim.  Bahçedeki ağaçlar arasında konumlanırken planemetrik düzlemdeki elips’in bir tohum metaforu olarak biçimlenmesi, gömülü olanın cazibesini ve potansiyellerini vaad ederken; yapı içindeki ilişkilerin yarısı gömülü yarısı hisedilen tohumu göstermek adına ne kadar zorlatıldığını, yapı ‘içi’nin tasarım düşüncesinden farklı bir  yapı ‘iç’ine dönüştüğünü görünce kendi kendime şöyle dediğimi hatırlıyorum:  “bir tasarım düşüncesinin temsil edilmesi ile onun vaad ettiği duygunun ve atmosferinin oluşturulması arasındaki farkı iyi örnekleyen bir yapı olmuş…”

Boğaçhan Dündaralp, mimar,ddrlp

_ medya içeriğini .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ xxi dergisini 100. sayısını online okumak için tıklayınız.

2009/01: oda projesi / soru-yanıt

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın



_ soru-yanıt metnini .pdf formatında görmek için tıklayınız.

2007/10: studio*KAHEM / 10. uluslararası istanbul bienali kitabı

Temmuz 27, 2011 § Yorum bırakın


_ medya içeriğini .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ http://studyokahem.blogspot.com/

2007/10: studio*KAHEM / Kamusal Alan Düşleri: Mimarlık Atölye Çalışması

Temmuz 27, 2011 § Yorum bırakın

_ etkinlik haberi için tıklayınız.
_ http://studyokahem.blogspot.com/

2007/10: studio*KAHEM “masum bir eylem” / etkinlik gazetesi

Temmuz 27, 2011 § Yorum bırakın

KÜRESEL PAZARDA, YEREL POZİSYONLAR, ÇÖZÜLMELER, YENİ MİMARLAR, MİMARLIKLAR…

Bir ‘kolaj’ gibi duran başlıktan da anlaşılacağı gibi, bir çerçeveye oturtulması pek kolay olmayan, sınırları çok kolay kavranamayan bir ‘durum’ içinden hareket etmeye çalışacağım.

Başlık,  anahtar kelime olan “küresel pazar” aracılığı ile dıştan ve genel olandan daraltarak tarif edecekmiş gibi görünse de iki sebeple bu hataya düşmemek gerektiğine inanıyorum.  Birincisi konunun,  genelleştirilmiş bir bütünlüktenden daraltarak gündelik alana taşıyanamayacak kadar katmanlı ve farklı okumalara açık, dağılmaya yatkın bir yapı sergilemesi; ikincisi, durumu yeterince irdeleyebilecek mesafeden yoksun duruşumuz. Deyim yerindeyse konunun dibinde durmamız.

Bu iki sebebi,  konunun bağlamını oluşturmak için çabalayacağımız kurguların genelden üretildiği sürece jenerik kalma tehlikesi barındıracağını anlamak için yeterli argümanlar olarak görebiliriz.

Konunun jenerik kalma tehlikesine düşmemek adına stratejimi gündelik profesyonel mimarlık pratiği deneyimlerine dayandırmaya çalışacağım. Gündelik olanda yüz yüze kaldığımız ya da kalma durumumuz muhtemel pozisyonlardan hareketle konuyu ifade etmeye çalışacağım.

Bunu da mimarlığın kapsadığı diğer alanları da dışarıda tutarak  “profesyonel anlamda mimarlık hizmeti veren bir kişi” olarak durduğum noktadan yapmaya çalışacağım.

Bir taraftan Ege ve güney sahillerindeki  turistik bölgelerde, diğer taraftan  İstanbul ölçeğinde olan yakın zamanlı gözlemlenen oluşumlara, yurtdışında Türk firma ve mimarlarının aktiviteleri de eklenince mimarlık dünyamızı yeni ortamın beklediği söylenebilir.  Ancak oluşmaya başlayan bu ortamın, durumun sınırları ölçeğini tek defada kavramanın ya da anlatmanın pek kolay olmadığını söylemiştik.  Bu nedenle daha görünür olandan, daha az görünenlere doğru bir yol izlemek, buradan da mimarın bu durumlar karşısında aldığı veya alacağı pozisyonlara bakmak istiyorum.

Dünya genelinde ekonomik gelişmelerle paralel gözlemlenen hareketlere baktığımızda;  ‘mimarlık’ın hem akademik anlamda hem de profesyonel anlamda küresel pazar da dolaşımın bir parçası olduğunu biliyoruz.  Türkiye için konuşursak, hükümet politikaları ile de desteklenen, bu pazarda yer edinme ve rol çalma çabası, uzun bir dönem kendi  içine kapalı olan toplumsal anlayış ve ilişkileri yerinden sarsmaya başladığını deneyimlemeye başladık.  Yakın zamanlı gelişmelerden yola çıkarak örneklemelerde bulunalım.  İstanbul, Türkiye için dışa açılmanın vitrini konumundadır. Bugün yapılan yatırımlar ve yerel politikalar hep bunu destekler niteliktedir. Haliyle küresel pazarda yer edinmede öne çıkması beklenen kent  de İstanbul olacaktır. Kamuya yansıyan tartışma yaratan projeleri hatırlayalım; Galataport projesi, Dubai Towers projesi, Haydarpaşa bölgesi kentsel dönüşüm projesi, Kartal ve Büyükçekmece kentsel dönüşüm projeleri ve yarışması, Zorlu  Center kentsel tasarım yarışması…

Bu projeler;  arazisi, yatırım şekli, proje elde edilme süreci, projenin şekline kadar  pek çok boyutu ile kamusal ortamda farklı açılardan tartışma yarattı.  Bu tartışmalar göstermiştir ki;  yıllardır, içine kapalı ilişkiler içinde yol yordam bulan organizasyonel yapılar ve zihinsel durumlar bu tür tartışmalara, karşılaşmalara tatminkâr yanıtlar üretememiştir. Bu da, bu ve benzeri karşılaşmalara ne zihin olarak ne de disipliner anlamda hazırlıklı olmadığımız sonucuna varmamıza sebep olmaktadır.

Bu örneklerin çoğunda tartışmalar,  yerel politikaların açtığı kapılardan küresel kapitalin kamusal alanlara girişine izin vermemek için verilen tepkilerden öteye geçememiştir.  Özellikle Kartal ve Küçükçekmece uluslar arası yarışmalarındaki yerel mimarların bu oyunda biz niye yokuz  feryatlarını hatırlayalım. Şimdilerde bu feryatın şiddetini azaltmak için,  Zorlu Center yarışmasında baştan  bu durum öngörülerek  kitabına uydurulmuş görünmektedir. Yeterlilik meseleleri yumuşak karına dokunmadan Türk mimarların yabancı mimarlarla konsorsiyumlarına olanak verilerek halledilmeye çalışılarak, Türk mimarlar oyuna dahil edilmiştir.  Fakat ne yazık ki  konu yine gereksiz detaylarda tartışılarak, konu disipliner anlamda asıl konuşmamız gerekli konulardan uzak  devam etmektedir.

Diğer bir yandan yabancı yatırımcı ile birebir karşılaşılan, özel ya da profesyonel karşılaşmalara yönelik  zeminlerden bıraktım mimarlığı, ne mesleki, ne de hukuki  anlamda hiçbir ses duymuyoruz.  Yabancı yatırımcıların, kentlerde veya turistik alanlardaki özel alanları ya da el altından yine kamu ya da orman arazilerini alması, yerel mimarlarla temas etmeden uygulamalarını gerçekleştirmeleri veya kendi mimarlarına konsept ve avan projeleri hazırlatarak, burada yerel mimarlık ofislerini yasal onaylar ve uygulama projeleri için kullanması,  yerel mimarları davetli projeler aracılığı ile kendi proje süreçlerine katma biçimi ya da yerel mimarlarla doğrudan çalışma biçimleri olduğunu biliyoruz. Ama bunlar ne mimarlık medyasında tartışılıyor, ne de mimarlar arasında…

Bir taraftan küresel kapitalin dolaşımında kendine rol üstlenmiş ya da üstlenme fırsatı yakalamış kimi yerel mimarlık ofisleri bu geçiş döneminde Dubai, Kazakistan, Rusya gibi ülkelerde iş ölçeklerine bağlı olarak mimarlık adına bazen beyin, bazen işçi olarak katıldığını görüyoruz.

Küresel kapitalin çok tarifli olamayan kendine has metotları, çalışma biçimleri var. Bunlar gün geçtikçe biz mimarların farklı biçimlerde karşılaşmaya başlayacağı durumlardır. Türkiye’deki gelişmelere baktığımızda da, içine kapalı konvansiyonel alışkanlıklara göre hareket eden yerel yapı üretim organizasyonlarının bu durum karşısında bocaladığını görüyoruz.  Bu çözülmeler, çözülmeden sonraki yeni mimar duruşlarının ve yeni mimarlıkların habercisi…

Beğenelim,  beğenmeyelim, ister kabul edelim, ister sırtımızı dönüp görmemeye çalışalım bu oluşumların, içinden geçilen dönemin, yeni oluşumların habercisi, sürecin de kuluçka dönemi olduğu varsayılabilir. Amacım; bu süreçteki profesyonel mimarlık hizmetleri pratiği ve deneyimleri üzerinden konuyu irdelemek.  Önümüzdeki oluşumların izlerini görünür kılmak.

Bunu sağlayacak tartışmaları 3 ana başlık altında toplamaya çalışacağım;

  1. Yerel çözülmeler, yerel alışkanlıklar ve yapma biçimleri ile beslenen mimarlığa bakışımızı etkileyecek mi?  Nasıl etkilemeye başladı ya da başlayacak? Bu bakış kendi referans düzlemlerini hangi mimar profil(ler)i üzerinden üretecek?
  2. Mimar duruşları ve pozisyonlarına bağlı olarak ofis yapılanmalarının nasıl dönüşmeye başladığı?
  3. Yapım (inşaat) süreçlerinin ve organizasyonlarının ne ölçüde, nasıl dönüşeceği?

( Konvansiyonel mimar-Yerel yönetim-belediye-müteahhit-taşeron ilişkilerinden-yeni şantiye ve yapım organizasyonlarına…)

Deneyimli mimarlık ofislerinden,  genç ofislere kadar bu çerçeveler içinden deneyimlerini aktaracak, nitelik olarak meseleyi ‘iş’ üzerinde değil ‘mimarlık’ ekseninde tartışacak gruplar içinden yapılmasını önemli buluyorum. Belki o zaman çaresizce kabullenmek durumunda kalacağımız rolleri şimdiden görür, kendimize yeni seçenekler ve olanaklar yaratabiliriz…

Boğaçhan Dündaralp

_ medya içeriğini .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ metni .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ http://studyokahem.blogspot.com/

Creative Commons License
“Küresel Pazarda, Yerel Pozisyonlar, Çözülmeler, Yeni Mimarlar, Mimarlıklar…” metni is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.

2007/10: studio*KAHEM / Küresel Çağda Mimar Olmak: Küresel Pazarda Mimar Pozisyonları ve Yerel Cözülmelere Bakışlar

Temmuz 27, 2011 § Yorum bırakın

Küresellik  çağında Mimar olmak
Küresel pazarda mimar pozisyonları ve yerel çözülmelere  bakışlar…

TARİH: 27 EKİM 2007
YER : KADIKÖY HALK EĞİTİM MERKEZİ
SAAT: 14.00
KATILIMCILAR: SAFFET BEKİROĞLU (mimar, Zaha Hadid Architects, LONDRA)
GÜVENÇ TOPÇUOĞLU (mimar, SUSd, LONDRA)
SELVA GÜRDOĞAN   (mimar, Superpool, İSTANBUL)
MODERATOR: BOĞAÇHAN DÜNDARALP (mimar, DDRLP, İSTANBUL)

Küresellik, kendine has metodları  ve ağı ile yerel olan üzerinde çözülmeler ve dönüşümler yaratma gücünde. Yakın zamanlı Türkiye’deki  inşaat sektöründe küresel sermayenin varlığı, istanbul’dan başlayarak güney sahillere kadar inen büyük projeler ile gündemde  görünür oldu. Mimarlık ortamı da bu gündem ile hayli meşgul.  Bu ortam,  yakın gelecekte Türkiyedeki mimarlık ortamı için yeni mimar profilleri ve duruşlarına gebe gibi durmaktadır . Bu, yeni oluşumlara açık bir kuluçka ortamı gibi görülebilir.

Bu panel  bu duruma yönelik analiz ya da örnekler üzerinden durumu tarışmak üzerine kurulmamaktadır.  Yakın geçmişe kadar Türkiye’deki mimar profilleri içinde  pek telaffuz edilmeyen, mimarlık etkinliklerini  küresel ortamda sürdüren  üç genç mimar profili üzerinden konuya ayna tutulması  hedeflenmektedir. Mimarlık eğitimlerine Türkiyede başlamış ve yurt dışında tamamlamış  olan katılımcı mimarların, mimarlık ortamında bireysel yolculukları, kendi mimar pozisyonlarını inşa etme biçimleri, motivasyonları ve mimarlığa bakış biçimleri gündemin ana izleğini oluşturacaktır. Bu izlek ile  başlığın belirlediği ve  içinde tartışmalarla boğulma olasılığı yüksek olan konuya  doğrudan olmayan, ancak izleyici tarafından açığa çıkartılacak açılımlar vaad edilmektedir.

_ http://studyokahem.blogspot.com/
_ ” Küresel Pazarda, Yerel Pozisyonlar, Çözülmeler, Yeni mimarlar, Mimarlıklar…” tartışma metni için tıklayınız.
_ etkinlik bilgilerini .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ diğer etkinliklerle ilgili haber için tıklayınız.

2006/04: oda projesi / “radyo içinde radyo, 101.7 fm” / açık radyo 94.9

Temmuz 22, 2011 § Yorum bırakın

açık radyo | 94.9 | radyo içinde radyo 101.7 fm | oda projesi | 13.04.2006 | boğaçhan dündaralp | hakan tüzün şengün | mert eyiler

açık radyo | 94.9 | radyo içinde radyo 101.7 fm | oda projesi | 20.04.2006 | boğaçhan dündaralp | hakan tüzün şengün | mert eyiler

2006/10: park otel yapı iskeleti ile yeniden karşılaşmak / beyin fırtınası

Temmuz 22, 2011 § Yorum bırakın

_ medya içeriğini .pdf formatında görmek için tıklayınız.

2006/10: ev: bir yerleşme müzakeresi / söyleşi

Temmuz 22, 2011 § Yorum bırakın

_ medya içeriği .pdf formatında görmek için tıklayınız.

2006/09: ev: bir yerleşme müzakeresi / sergi

Temmuz 22, 2011 § 3 Yorum

yer : Bilsar – Tünel
tarih : 1 ekim 2006 – 31 ekim 2006
sergi yapımcıları : hakan tüzün şengün, pelin tan, mert eyiler
editörler :  bogaçhan dündaralp, şevin yıldız
tasarım : hakan tüzün şengün

Katılımcılar

Zeplin, Kerem Yazgan, Mono, Teğet Mimarlık, Mert Eyiler,Bogaçhan Dündaralp, Hakan Tüzün Şengün, Kerem Erginoğlu-Hasan Çalışlar, Hüseyin Kahvecioğlu, Nurbin Paker, Arzu Erdem, Murat Çetin, Gülbeniz Öztuğ, Eylem Erdinç, Levent Şentürk, Modülar Grup, Tülin Hadi-Cem İlhan,Deniz Güner, Nilüfer Talu, Özgür Bingöl, Emre Savga, İlke Barka, Çağlayan Çağbayır, Funda Uz Sönmez, Mert Kayasü, Arda İnceoğlu, İpek Yürekli, Meltem Aksoy, Birge Yıldırım

 Sergi yapımcıları: Mert Eyiler, Pelin Tan, Hakan T. Şengün
Sergi Editörleri:    Şevin Yıldız, Boğaçhan Dündaralp
Sergi Asistanları: Atakan Türkoğlu, Altan Sinan Cebecigil
Teşekkür: Bilsar A.Ş. (mekan sponsoru), ORA Reklam Hizmetleri A.Ş, Süha Bilal,Vasıf Kortun, Banu Cennetoğlu, Kemal Aydınlı

EV: Bir yerleşme müzakeresi mimarlık sergisi:

Ne ?

Bir kuşağın kendi dertlerini;  üretimleri, süreçleri üzerinden paylaşma ve tekrar üretme zemini  için biraraya gelişi, getirilişi…

Farklı duruş ve üretimleri olan  dördü mimar biri sosyolog 5 kişilik bir grubun kendi biraradalıklarını çoğaltma girişimi…

Bitmiş ürünlerin değil, süreçlerin, ürün temsiliyetlerinin değil, fikir ve araçların masaya yatırıldığı bir birliktelik …

Yaşayan, birliktelikten gücünü alarak kendini zenginleştiren, atölyeler, tartşmalar ve ürünlerin zenginleştirilmesi ile sürekli çoğalan bir üretim…

Sıfır bütçe ile bienal hurdalığından toplananların bir şantiye mekana yerleştirilmesi…Ve süreç artıklarının, mekanla yarattığı o ortak atmosfer…

Tamamlanmaya açık, üretimi zamanla sınırlı, kendine yeni mecralar arayacak bir mimarlık buluşması… Yalnızca ürünleri değil, bizleri de müzakere masasına yatıran bir ortam…

Nasıl ?

Kimi davet edildi, kimi de açık çağrı üzerinden ortama katıldı…

Kimileri masasındaki işleri getirdi, kimileri bohçalarındaki işleri çıkardı…

Kimileri de işleri yerine insanları biraraya getirdi, atölye ortamından iş üretti…İçlerinde mimarlık öğrencileri de vardı, başka disiplinlerden gençler de…

Katılımcılar yalnızca ürettikleri ile varolmadılar, mekanda yüz yüze geldiler, işlerini anlattılar, açığa çıkanları tartıştılar… sergi başladığında biraraya geldiler, birbirini anlamaya çalıştılar, sergi süresince ürünlerine ekler de yaptılar… Sonra bir kez daha biraraya geldiler, tartismalarini daha da derinleştirmek için… bir sonuç, ortak bir söz aramadan…

Neler mi konuştular ?

Önce;

Kimler? Hangi işlerle? Neyi müzakere ediyor?

Modulor Grubu

( OGÜ* mimarlık bölümü – Levent Şentürk’ün yürütücülüğünü yaptığı proje  grubu )

Grup, Le Corbusier’in ‘yeni dünya’ için evrensel bir ölçüm sistemi olarak sunduğu ve güncelliği hala sorgulanmayan ‘modulor’i müzakere masasına yatırıyor. Bunu  Corbu’nun en onemli modulor uygulamalarindan kabul edilen  Marsilya’daki Unité de Habitation uygulaması üzerinden üretilen farklı ölçekteki maketler ve filmler üzerinden anlamaya çalışıyorlar ve ‘modulorik’ bir dünyanın problerine yakınlaşmayı hedefliyorlar… Yaptıları atölye çalışmasından  bir yıl sonra da, proje grubu üyeleri birer dubleks katını alarak projeleştiriyorlar ve 1/50 ölçekli Unité de Habitation maketi üzerinde yaptıkları müdehaleleri hazırladiklari filmler ile bu sorgulama sürecini ürünleştirerek ortama katılıyorlar… Grup, müdehalelerin kendisinden çok, sorguladığı konu, geliştirilen çalışma yöntemi ve süreç ürünleri ile bakış açılarını zenginleştirecek  bir araştırma yöntemi sunuyor.

 

Mono – Hayriye Sözen

Ev_in halleri üzerinden ‘iç’_e sonra da kendi ‘iç’ _ine bakan Hayriye Sözen’nin çalışması basit algılanabilir bir dünyanın ardında, göründüğünden daha derinlikli ve çetrefil bir yüzleşme alanına kendini sokuyor.  Ev’in insan ruhunun bir çözümleme aracına dönüştüğü ve mimarın dışarıdaki içeriyi eşeleyen  gerçekleştirme arzusu ile yüzleştiği halleri sorguluyor . İç-eri girmek için de bize bir kapı aralıyor; Gündelik yaşamda karşılaştığımız çok tanıdık fotoğraflar ve duygular eşliğinde… Jung, Bachelard, Kahn metinlerinin satır aralarından…

Mert Kayasu

Mert Kayasu, coğrafya ve iklimin geleneksel dünyanın araçları ile zaman içinde biçimlendirdiği, yapay bir topoğrafyaya dönüştürdüğü, genişleyemen sıkı bir dokuya, Mardin gibi bir kente yerleşme-yerleş-tirme müzakeresinde bulunuyor. 3 boyutlu bir dünyanın iki boyutlu temsiliyetleri üzerinden…Önerdiği melez dolgu önerisi, o topografyanın gücü karşısında ancak ‘Mimemis’ yoluyla varolabilineceğini savunuyor. Bu durum da  ‘teslimiyet’in kaçınılmazlığı üzerine bir kez daha düşünmemiz için bir fırsat sunuyor bence…

TeCe Mimarlık – Cem ilhan-Tülin Hadi

Zeytinburnu ölçeğinde için sunulan bir kentsel tasarım önerisi olan ve deprem tehlikesi ile yüz  yüze kalan sağlıksız yapılaşma yerine önerilen konut ağırlıklı yeni yapılaşma önerisi…

Öneri, mimar ve karşı karşıya kaldığı ölçek düşünüldüğünde strateji kurma müzakeresi olarak algılanabilir. Çünkü mimarın alışkın olduğu çoğaltma yöntemlerinin iflas edeceği bir kent parçası… Hele hele bu çoğaltma bir sosyal çeşitlilik içerecekse…

Mixed 21 proje onerisi komşuluk-park-istasyon ilişkilerini pozisyonel olarak yorumlayan ve farklı mimarlar tarafından genel prensiplerini bozmadan tasarlayacakları bir deneysel kent modeli öneriyor… Bu anlamda da öneri,  zeytinburnunu müzakere etmekten çok, sistem olarak mimarların kendi yöntemlerini müzakereye taşıdıkları bir öneriye dönüşüyor. Yani kaçınılmaz yüzleşeceğimiz şeyle…

Çağlayan Çağbayır

Çağlayan Çağbayır, üretimin rasyonalizasyonu ve tüketicinin biricikliği arasındaki sarkaçta her ikisini de oldurmaya çalışan geç kapitalist konut üretimindeki beklentinin açtığı yarıkları kapatmanın beyhudeliğini vurgularken, onu aşmanın yolunun da apaçık göstermek olduğunu vurgulayan ve birbirini tamamlayan iki ürün sunar. ‘Stack me’ çoğaltmanın ve biraraya getirmenin kaçınılmaz sonucu üzerinde dururken, Fiba GYO için hazırlanan Fibaline Konutları satış ofisi, istiflenenin bireysel cazibeyiti ile tüketicinin biricikliği arasındaki ilişkiyi bize yeniden gösterir. Burada işaret edilen belki de en önemli nokta, istiflenenin teşhiri olan satış ofisleri aracalığı ile bu sefer öznedeki yarığın ‘öznenin kimlik inşası’ yoluyla nasıl dikildiği…

Zeplin- ‘ev’ imin kenarı

Üç mimarın ortak çalışma platformu olan Zeplin, kentin konut dokusu içinde kalan, özel alan ile kamusal alan arasına sıkışmış arka bahçe, çatı, apartman boşluğu, balkon…  gibi boşlukların ve mekanların, tekrar gündelik yaşama katılma yollarını araştırıyor. Tesadüfen oluşan yarı-kamusal bir araya gelişlerin mekanı olmalarından öte, bu alanların, tasarlanması ya da düzenlenmesini amaçlamadan olabilirlikleri açığa çıkarmaya çalışıyorlar. Kent mekanları ile yaptıkları bu müzakereyi; ‘sen de arka bahçeni kullan !’  blog sitesi ile de internette katılımlara ve paylaşımlara açarak, olabilirlikleri arttırmayı hedefliyorlar… Çalışma maketleri ve modelleri üzerinden yaptıkları bu çalışmalar, mimarın kendi araçlarını yalnızca bir şeyi tasarlamak için değil, belli durumları açığa çıkarmak  için de nasıl kullanabileceğine iyi bir örnek oluşturuyor.

Boğaçhan Dündaralp -urban nomads/ kent göçebeleri

Metropol ve onun açığa çıkardığı potansiyellerin, mimarın kendi araçları ile yeni olanaklar ve olasılıklar üretme  zemini olup olamayacağını araştıran Boğaçhan, Zeplin gibi kentin zaman içinde biriktirerek ürettiği kentsel kullanımı sınırlı kentsel boşluklara yöneliyor. Bir  taraftan boşlukların kentin zemin örgütlenmesine dayalı 2 boyutlu mülkiyet düzeni kavrayışı içinde gözardı edilen 3.boyuttaki olanakların içinden düşünürken diğer taraftan kentsel rant ilişkileri içindeki yerini de göz ardı etmemeye çalışır. Ve reklam panoları gibi boşlukları ticari döngüye sokan durumu hazır kullanılabilir bir veriye dönüştürerek, metropol içinde karşılığı olmayan ancak talebi kaçınılmaz, kentsel bir barınma biçimi için bir kaynak olarak kullanıyor. Müzakeresini kent mekanı ve kent insanının yeni barınma halleri üzerine kuruyor.

 

Hakan Tüzün Şengün

Müzakeresini, zemin üzerinden kuran Hakan T. Şengün, barınmanın ötesinde yaşam ve çalışma düzeni içindeki bireyin, tıpkı Fontana’nın tablosundaki yırtık gibi zihinsel ve mekansal yarılmanın eşiğindeki mevcudiyetini, tasarladığı  proje üzerinden yeniden yorumluyor. Yapı, dışardan zemine eklenen bir durum olmaktan çıkıp, zeminin yırtılması ve yaşamın iç-dış ilişkileri içinde serbestçe akmasına izin vererek, yaşam ve çalışmanın kendi mekansal atmosferlerinin iç içe aynı ortamda varolabilmesine olanak tanıyacak bir zemin müdehalesine dönüşüyor… Şengün, yorumu ile İnsan-yaşam-zemin arasındaki ilişkinin bağlamını, ‘yer’den kopartarak  bu ilişkiyi daha da vurguluyor…’Bağlam’ı ve ‘yer’i bahane ederek meşru zemin arayan yapıların aksine…

 Hüseyin Kahvecioğlu-Nurbin Peker Kahvecioğlu-Erzu Erdem / workshop

Grup, Ev’in metropol hayatı içindeki çözülüşü ve dönüşümünü atölye çalışmaları ile müzakere ediyorlar. Çalışmaları, büyük aile evinin öğelerinin zaman içinde kente yayılması, kent tarafından karşılanan profesyonel hizmetlere dönüşmesi ve  giderek ev’ in kişisel yaşamın belleği ve müzesi olarak, metropol yaşamında edinilen yer’in simgesine dönüşmesi haline odaklanıyor… ideogramlarla her katılımcının kendi deneyimlerini aktardığı bu çalışma; evin, bireyin tarihselliği içinde, metropole direnme ve  ona teslim olma hallerimize yeniden bakmak için bir fırsat yaratabilir mi ?

Teğet Mimarlık

 Teğet, Antalya’da gerçekleştirdikleri bir site’nin resmi kayıtlarından, tasarım eskizlerine, yapım fotoğraflarından, yayınlandığı dergilere, maketine kadar bir yazlık konut grubunun hayata açılmadan önceki belleğine dair kayıtları biraraya getirerek  bizi tasarım ve yapım süreçleri ile kendi müzakerelerine davet ediyorlar… Ayrıca belirtmek lazım ki üretilen işin belleğini sergileme yöntemleri bu müzakereyi yalnızca tasarım ve yapım süreçleri ile  sınırlı tutmadıklarının ipuçlarını da hisettiriyor.

Erginoğlu&Çalışlar

Tek ev, maket ve çizim eskizleri…Mimarın konvansiyonel düşünme araçları…Ne kadar yeni arayışlarla, güncel koşullarla üretmeye çalışsak da sanırım yettiği sürece varlığı ve yeterliliği sorgulanmayacak…Erginoğlu&Çalışlar, tasarım süreci tamamlanmamış bir iş’ten kesit sunuyor…

Müzakereyi onlarla değil, iş’le yapalım diye…

 Mert Eyiler

Mert Eyiler, müzakeresini bildiğimiz, aşina olduğumuz bir mevcut yapı ile yapıyor…Dert edindiği konu da ‘ışık’… Evsahipleri, toplantılar, teknik konular, ustalar…hepsini aynı derdin ortaklığında biraraya getiriyor…yeni durum da döşeme ve duvarlar deliniyor…ışıkla kurulacak yeni yaşam için.. Bizi de o sürece davet ediyor…boşlukları bağlayacak 1/1 merdiven detayı, çalışma maketleri, notlar, çizimler ve toplantı tutanakları ile…

Kerem Yazgan-Knauf Evi

Tek ev üzerinden, müzakeresini  ‘program’ a odaklayan Kerem Yazgan, ev’e ait yaşam birimlerini bağımsızlaştırarak tekrar biraraya getiriyor. Program ve tipoloji ara kesitinde duran bu arayış, daha büyük ölçekli ve öznelerden bağımsız  üretilen daha kamusal yapıların ‘generic’ üretim dilini özne bağımlı ve daha küçük ölçekteki ‘ev’e uyarlamaya yönelik bir çalışma… Bu noktadan özneyi de,   programı da, kurguyu da artık sorgulayabiliriz… Sipariş üzerine mimarın ürettiği Knauf evi üzerinden üzerinden konuşmak da bu sorgulama halinin beraberinde pek çok konuyu daha tartışmaya açabilir …

Eylem Erdinç

Her seferinde yeniden ele alınan ve üretilen ‘EV’ in ‘yeni’ olma hali ile müzakere eden kavramsal bir maket sunar Eylem Erdinç. Yeni olma halinin birer yanılsama olduğunu iddia eder. Tek bir imgenin, farklı koşullarda ürettiği gölgeler gibi…Gölgeler değişse bile onu vareden değişmez… Ancak bir diğer taraftan da biliriz ki gölgelerdir tüm varlığı ifade eden…

Özgür Bingöl, İlke Barka, Emre Savga

Mimarın işinin ‘ev’ ile değil ‘konut’ ile olduğunu savunarak, ‘ev’ meselesine ressam, grafiker, mimar gibi farklı disiplinlerden genç kuşağı biraraya getirerek bir workshop çalışması ile bakan grup, müzakereyi ‘ev’ kavramının farklı perspektifleri üzerinden kuruyor… Buradan da ‘Ev’ ile ‘mimar’ arasındaki ilişkiyi sorgulamaya açıyorlar ?

Deniz Güner, Nilüfer Talu

Modern dünyanın nesnesi olarak konut ile özneye ait bir yer kurma pratiği olan ‘Ev’i birbirinden ayıran,  Deniz Güner ve Nilüfer Talu, mimar tarafından üretilen evden çok, sokaktaki insan tarafından dönüştürülen, kurulan  bir yerleşme halini referans alırlar. Konut anlayışını  dış kabuğundan ayırarak kente yayarlar ve bunu bir imkan olarak sunarlar…Eğer konut, kamusal alanda çözülür ve dağılırsa, kamusal alanda tıpkı evsizlerin yaptığı gibi yeni ev olanaklarını doğuracak ve  modern dünya için yeni  bir ev konsepti ‘imkanı’ doğurabilecektir…

Arda inceoğlu, İpek yürekli, Meltem Aksoy – workshop

Farklı zaman dilimlerinde, farklı yerlerde, farklı mimarlar tarafından üretilmiş, farklı konutların, farklı mimarlık öğrencileri tarafından ortak bir matriste yorumlanarak bir araya getiren atölye çalışması,  bir duvar boyunca kolay izlenebilir bir  çoklu okuma sunar…ev yaşantısından,iklim ilişkilerine ,çevre –kent ilişkilerinden, yapım, malzeme konstrüksiyon okumalarına kadar yana yana gelen ürünler, ortak olmayanların ortaklıklarını sergilerken, tartışmaya değer, konuşmaya değer pekçok durumu konuşulabilir kılar… Diğer ürünlerin aksine bu biraraya geliş, sergi mekanındaki konumuyla da, içeriği ile de farklılaşarak, kendini çoğaltarak, bireyselliklerden sıyrılır…

Açığa çıkanlar ?

 Sanırım açığa çıkan en önemli durum, her biri farklı konum, duruş ve düşünceye sahip mimarların, birbirini ikna etmek zorunda kalmadan, ve bir sonuca varmayı hedeflemeden, ya da kendilerini birilerine beğendirmek zorunda kalmadan,  bir araya gelebildiği,  fikirlerini ve dünyalarını birbirine açabilecekleri ve yan yana durabilecekleri  bir ortamın oluşabildiğini görmemiz olsa gerek….Monologlara mahkum kalmayan, biri biriyle alışverişlerini yalnızca söz, dil üzerinden yapmayan, üzerimizdeki hareketsizlik ataletlerini sarsan,  potansiyelleri heyecan uyandıran, çıplak bir bir araya geliş bu…

Bunun bir de başlangıç olduğunu düşünelim…

Boğaçhan Dündaralp – Sergi editörü  27.09.06

_ “ev: bir yerleşme müzakeresi” blog’ una gitmek için tıklayınız.
_ “arkitera.com” haberi için tıklayınız.
_ “arkitera/forum” da ilgili başlık ve fotoğraflar için tıklayınız.

2005/09: europan 8 / yarışma projesi

Temmuz 21, 2011 § Yorum bırakın

_ urbanfugue projesine ait paftaları .pdf formatında görmek için tıklayınız.

Creative Commons License
“urbanfugue” proje dosyası is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.

Where Am I?

You are currently browsing entries tagged with hakan tüzün şengün at boğaçhan dündaralp.

%d blogcu bunu beğendi: