2015/03: Rural Commons / Kırsal Birliktelik / workshop / Mardin Artuklu University
Şubat 27, 2015 § 2 Yorum
Rural Commons / Kırsal Birliktelik
Mardin Artuklu University – Architecture Faculty
Workshop in Mardin: Hamburg Sanat ve Tasarım Akademisi & MAU Mimarlık Fakültesi
Atölye Yürütücüleri/Workshop Tutor: Jesko Fezer, Pelin Tan, Boğaçhan Dündaralp, Nusret Çakar.
Tarih/Date: 03-07 Mart 2015
Yer/Place: Mimarlık Fakültesi, Mardin Artuklu Üniversitesi
Program:
02.03: Arrival to the guest house and architecture faculty. Sightseeing in the city. Mardin kent ve çevresini gezme.(Share taxis from airport to guesthouse – pelin will call them).
03.03 – 14:00 Meeting & Intro.
14:30 Presentation by Nusret Çakar and Pelin Tan
17:30 Jeso Fezer talk
Atölye: bilgi ve Mardin üzerine tanıtım konuşmaları. Öğrencilerin buluşması
04.03 – Visiting the site – working there / Arazide çalışma
05.03 – Working on desing proposals – Araştırma Proje fikirleri
06.03 – Collective work on site and in the faculty / Kolektif çalışma/Proje önerileri
07.03 – Mart – Meeting in the morning / Afternoon sightseeing around Mardin / dinner at Beşir Projelerin / Atölye sonuçlarının sunumu/Mardin Çevresi gezme/Beşir’de yemek.
Mardin’de yoğun ve hızla yayılan şehir köyleri de içine alarak genişlemektedir. Bu kentleşme, kent ve kırsal alanları, yaşam biçimleri ve üretim tarzlarını da dönüştürmekte. Atölyenin amacı bu hızlı mekansal dönüşüm ve üretim hakkında inceleme yapma; müşterek olası kırsal üretim koşullarımızı yeniden kentleşme bağlamında düşünme üzerinedir. Jesko Fezer ve öğrencileri ile birlikte oluşturdukları grup “Öffentliche Gestaltunsberatung” farklı kentlerde çalışmalar, katılımcı tasarım pratikleri üzerine danışmanlık yapmışlardır. 2013 yılında, İstanbul Kuzguncuk Bostan’ında mimar Boğaçhan Dündaralp ile ortak çalışmalar yapmışlardır.
Jesko Fezer aynı zamanda Berlin pro-qm mimarlık&sanat&tasarım kitap evinin kurucusudur.
Nusret Çakar, a local, founder of Mardin Environment and Wild Life Assoc.
Boğaçhan Dündaralp, mimar, yazar. DDRLP Mimarlık Ofisi İstanbul.
Sightseeing:
www.enhr2007rotterdam.nl/documents/W15_paper_Gulmez_Uraz.pdf
2012/11: Kamusal Destekli Tasarım Atölyesi / Deneysel Tasarım Stüdyosu, HFBK Hamburg /Adhokrasi, İstanbul Tasarım Bienali
Aralık 4, 2012 § 1 Yorum
Public Design Support Kuzguncuk, Studio for Experimental Design HFBK Hamburg, Adhocracy, Istanbul Design Biennial
Kuzguncuk: Bostan; Kamusal Destekli Tasarım;Workshop
*İstanbul_Kuzguncuk
Kuzguncuk; İstanbul’ un yoğun yapılaşma, sürekli ve hızlı dönüşüm trafiğinden ya da son dönemlerdeki kentsel dönüşüm adı altında yapılan tepeden inme ‘gentrification’ ya da soylulaştırma’, ‘yerinden etme’, ‘değer arttırma’ gibi kentsel operasyonlardan kendini koruyabilmiş, ‘yavaş’ dönüşüm yaşayan, otantik varoluşunu, dokusunu, karakterini koruyarak gelişen, Istanbul’ da kalan belki de tek boğaz köyü. “Bunu nasıl başarıyor?” sorusunu sorarsak, bunun iki tane temel yanıtı var. Birincisi İstanbul’ daki topoğrafik konumu: bir yanda Fethipaşa korusu, diğer yanda Nakkaşbaba mezarlığı arasında bir vadiye yerleşen köy, Bağlarbaşı tarafında arka uçtaki kentsel gelişmeden kısmen kendini topoğrafik sınırlarla yalıtabilmiştir. Bu sınırlar içindeki fiziksel-karakteristik dokusu ‘sit alanı’ kapsamında da korununca; yıkılmadan yenilenerek varolmayı zorunlu kılan alçak katlı, eski eser ağırlıklı bir doku olarak konumunu sürdürebiliyor. İkincisi bu doku sayesinde 1980’lerden başlayarak ciddi bir entelektüel göç alarak buradaki doku hem yenileniyor hem de yaşayanlar anlamında yeni komşuluk ilişkileri üretiyor. Bu entelektüel göç, gün geçtikçe artmasına rağmen hızlı bir dönüşümle değil; müzakere, karşılaşma, kabullenme, karşılıklı birbirinin varlığını kabul ederek ilerleyen bir süreçle gerçekleşiyor. Bu nedenle neo-liberal ekonomilerle üretilen hızlı kentsel dönüşümlerde olduğu gibi alt-ekonomiyi, ekonomik dengesizlikleri, komşuluk ilişkilerini ortadan kaldıran, bölgeler arası ekonomik göstergeleri uçlara taşıyan ayrışmalar burada gözlemlenmiyor. Onun bu koşullarda İstanbul gibi hızlı dönüşümün yaşandığı bir kentte kendi kimliğini koruyarak ağır evrimleşmesi; bir taraftan kentleşme ile kaybedilen pek çok olgunun hala varolabildiği bir yaşam alanını temsil etmesini sağlıyor, diğer taraftan da onun bu kimliğini gözler önüne sunan Tv dizileri, reklamlar, sayesinde de bir turistik cazibe merkezi haline geliyor.
*Kuzguncuk_Bostan
Bostan ise bu kentsel doku içinde kalan, son yeşil boşluk olarak hem yerel yönetimler, hem de ekonomik iktidarların İstanbul’un hızlı kentsel dönüşümünün Kuzguncuk’ taki anahtarı olarak her 10 yılda bir gündeme taşınıyor. Bostan olarak korunması gerekli bu alan; İmar Planlarında 1980’lerin ikinci yarısında yapılan oynamalar sonucu bunlara karşı açılan davalar gibi hukuki düzlemlerde de verilen savaşlarla, 1990’ da ve 2000’ de buradaki bilinçli yerel oluşumlar sayesinde korunabilmiş ve 2010’da tekrar bu alan üzerindeki planlar gündeme gelmiştir. Mülkiyet hakkını elinde tutan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından bu alana bir proje hazırlatılarak, hayata geçmesi için bir girişimde bulunulmuştur.
*BostanA Alternatif Proje Girişimi
BostanA Alternatif Proje Girişimi ise, bu projeye alternatif olarak, alanın hem kullanımını hem de kullanım potansiyellerini alanın karakteri bozulmadan nasıl sürdürebileceğini göstermek amacı ile başlatılmıştır. Katılımcı bir süreçle geliştirilmeye başlanan bu çalışma, bir taraftan Bostan’ ın süregiden yaşantısını katılımlarla zenginleştirerek teorik bir egzersizden çok, pratik uygulamaya dair yeni üretim olanaklarını ve ekonomi modellerini ortaya koymaya çalışmaktadır. Kent platformunda, kimliğini koruyarak açığa çıkaracağı kamusal kullanımlarla hem Kuzguncuk’ a hem de İstanbul’ a yeni kentsel kullanımlar sunabilecek; ortaya koyduğu ekonomik model ile bir kent parçasının ‘değer’ ine ilişkin yeni bir öneri sunabilecektir. Mimarların sosyal bir aktör (katalizör) ve mimarlığın bir iletişim aracı olduğu bu çalışma ile; alternatif olunan projenin hem yapısal durumuna hem de kentteki bir alanın ‘değer’ine ilişkin bugünün kent politikaları, kentleşme modelleri üzerinden yeni bir müzakere alanı açılarak, bu alana ilişkin yaklaşımların ‘tek bir model’ üzerinden yapılamayacağı gösterilmeye çalışılmaktadır. ‘Mülkiyet hakkı’ ndan çok ‘kullanım hakkı’ na odaklanan bu çalışma, tarafları yeni bir müzakere alanına taşıyarak, Bostan’ ın sahip olduğu değerleri kaybetmeden yaşatılabileceği alternatif modeller üretmeye zorlayabilirse görevini başarı ile yapabilmiş olacaktır.
Süreç:
Bu çaba ile Kuzguncuk ittifakı, Bostan’ ın sahip olduğu değerleri kaybetmeden yaşatılabileceği alternatif modellerin de mümkün olabileceğini ve bu yönde ortak bir çaba içine girebileceklerini gösterdi. Tüm proje onay süreçlerini takip ederek, kurumlarla iletişimini kaybetmeden sürekli tetikte ve proje ile ilgili gelişmeleri izledi. 28.06.2012’de Kültür Ve Turizm Bakanlığı, İstanbul 6 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Kuzguncuk bostanında yapılmak istenen özel ilköğretim tesis alanı yapılaşma başvurusunu; programı ve yapı kütlesi nedeni ile Kuzguncuk mimari dokusuna uyumlu olmaması gerekçesiyle uygun olmadığına, ayrıca parsel içinde tespit edilen bostan havuzunun korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilerek koruma grubunun 2.grup olarak belirlenmesine karar verdi.
Kuzguncuklular bu kararla biraz nefes aldılar, zaman kazandılar ancak süreç de direniş de bitmiş değil…
Kamusal Destekli Tasarım Atölyesi:
Bundan sonraki süreçte bostanın Kuzguncuk için önemini ve değerini görünür kılacak en iyi durum; buranın yaşamaya devam etmesi ve Kuzguncuklular’ın bu alan içindeki paylaşımlarının olanaklarının artması olacaktır.
Bu süreçteki en değerli katkılardan biri:
Hamburg Güzel Sanatlar Üniversitesinde Deneysel Tasarım profesörü ve adhokrasi sergisi tasarımcısı Jesko Fezer ve öğrencilerinin 30 Ekim-3 Kasım 2012’de 1. İstanbul Tasarım Bienali çerçevesinde gerçekleştirdikleri “Kamusal Destekli Tasarım Atölyesi” olmuştur.
Bu bir haftalık süreç içinde, Bostanda bir hafta sonu etkinliğine dönüşecek bir dizi geçici müdahalenin üretildiği; birleştirici ve motive edici bir çalışma deneyimledik. Oyun alanları (futbol alanı, tribün, salıncak, tavla), çay ocağı, piknik alanı… gibi basit düzenlemeler ardında tetikleyici ve merak uyandırıcı pek çok duygulanımı peşinden üretti. Bilgi Üniversitesi Tasarım Bölümünden Meriç Kara ve öğrencileri, Kuzguncuk İlkokulu öğrencileri bu çalışmalara doğrudan katkı üretirken; yerel mimarlar, Kuzguncuklular ve Kuzguncuk Muhtarı bu çalışmalara destek verdiler.
Kollektif üretimlerin kendilerine ait zamansallığı, bilgi üretimi ve yayılımı vardır. Bu çalışma; doğrudan yapmaya yönelik fiziksel karşılaşma ve yakınlaşma, ortak deneyim ve işbirliğinin yarattığı güven ile ‘ortak müzakerelerin’ , ‘ortak duygulalanımlar’ın başka hiçbir şeyin sağlamadığı kendine özgü bilgi üretimi ve yayma, paylaşma imkanı olduğunu bize yeniden göstermesi anlamında çok kıymetli.
Bu süreçte ancak toplumsal, çevresel ihtiyaç ve tehlike söz konusu olduğunda ortaya çıkan duygulanımların ve çabaların; gündelik hayat içinde sürdürülebilmesinin önemini açığa çıkartan bir deneyim yaşadık. Bu ortamların ortak duygulanımların eğitimi, deneyimi kadar karşılıklı olarak deneyim yaratmak,ortak karar ve müzakere süreçleri yoluyla toplumsal ve demokratik ortamlar üretme açısından da ne denli önemli bir kaynak olduğunu da unutmamak lazım.
Tasarımcıyı içinde bulunduğu ortamı ‘estetize’ etmekten başka bir çare ya da rol bırakmayan güncel eğilimlerin karşısında durmaya çalışan bir mimar olarak, bir ‘Kuzguncuklu’ olarak; kendi mücadelemiz içinde bu deneyimi üretme ve yaşama imkanı sağlayan başta Jesko Fezer ve öğrencilerine, Adhokrasi sergisi küratörü Joseph Grima’ya, çalışmayı Kuzguncuk’a taşımamızı sağlayan yardımcı küratör Pelin Tan’a, bu süreçte yer alan ve katkı sağlayan herkese çok teşekkür ederiz.
Boğaçhan Dündaralp
Kuzguncuk: Bostan; Public-supported Design; Workshop
*Istanbul_Kuzguncuk
Kuzguncuk is perhaps Istanbul’s sole village to have survived along the Bosphorus. It has succeeded in defending itself against the intensive rise in construction, the rapid transformation in traffic and various urbanistic operations choking thecity. These urbanistic operations, are conducted under the motto of “urban transformation” to impose gentrification in various parts of Istanbul at the cost of displacing former inhabitants and for the sake of so-called “added value”. Kuzguncuk has been able to keep itself astride from all this, experiencing its own slow transformation and evolving within its own authentic life style, maintaining its fabric and character. “How does it do it?” one might ask. There are two basic answers to this question. The first has to do with its topographical situation in Istanbul: Kuzguncuk is a village nestled in a valley which is bordered by the Fethi Pasha Woods on one side and the Nakkashbaba cemetery on the other. It has been able to protect itself from the concrete jungle of the Baglarbasi disrict to its east, thanks to its own topographical borders. Having been declared a protected site, its physical and characteristic fabric within these borders has aslo been preserved. Its fabric is composed mainly of ancient buildings, not more than a few storeys high, which cannot be pulled down and have to be renovated. Secondly, thanks to this fabric, Kuzguncuk became prized by intellectuals who began settling there from the 1980s on. This led to the renewing of the existing fabric and to new neighbourly relations. This intellectual immigration, increasing day by day, has not however led to a rapid transformation but is rather evolving in a process of negotiation, encounter, acceptance of one another between the old and new inhabitants. This is why the economic imbalances, the disappearance of neighbourly relations, the extreme disparity in economic indicators between regions, all characteristic of rapid urban transformation projects developed by neo-liberal economies, are not to be found here. Evolving at its own pace while maintaining its identity in an Istanbul undergoing rapid change, allows Kuzguncuk to flag up a life style which has been sacrificed to urbanisation elsewhere. This very setting, found so attractive by TV serials and advertisements, also adds to its becoming a centre of attraction for tourism.
*Kuzguncuk_Bostan
Bostan, the kitchen garden,being the lastpatch of vacant green in the midst of this urban fabric is coveted every ten years by both local administrations and economy magnates as the key to Kuzguncuk’s rapid urban transformation. This land which needs to be protected as a kitchengarden, had been subject to assault by tampering on the city’s Master Plan in the late 1980s. This assault was countered by a legal struggle launched by the conscientious locals who succeeded in gaining the law suits they brought against two such attempts in 1990 and 2000. In 2010 this coveted piece of land was once again threatened by a new attempt .The Directorate General for Foundations, who is at present in possesion of the title deed for this property, commissioned a project* and has made a move to implement it.
*Alternative Project Initiative BostanA
The Alternative Project Initiative BostanA was launched as an alternative to the previous project with the aim of showing how the Bostan can be potentially used and sustained without harming its original character. Encouraging a participatory perspective from the onset, the alternative project is less a the oretical exercise than an attempt to diversify and enrich the Bostan’s present life through practical measures allowing for new modes of production and economic models. The Project proposes to reveal how a given space can be put to public use while preserving its identity at the urban level, how it can offer new urbanistic uses not only to Kuzguncuk but to Istanbul at large. With the economic model it proposes, the Project also puts forward a new perspective on the “value” of an urban space. Bearing in mind that architects are social actors and that architecture is a mode of communication, the Project aims to open a new debate on existing urban policies and urbanisation models by contesting the structural aspects of the previous projects as well as the “value” attributed to a space in the city. In so doing, the Project attempts to show that a “single model” approach cannot be imposed on this space.
Focusing on the “right to use” rather than the “right to property”, the Project will deem itself successful if it contributes to drawing the concerned parties to a new platform for negotiation and instigates the development of alternative models allowing the Bostan to maintain its existence without losing its values.
Public-Support Design Workshop:
The best scenario for Kuzguncuk, in the future, is to increase the possibilities for sharing in this neighbourhood and to keep it alive – a scenario, which would highlight the importance and value of the orchard for Kuzguncuk.
One 0f the most important contributions, during this process, was:
The “Public-supported Design Workshop” realized by Jesko Fezer (a professor of Experimental Design at Hamburg University of Fine Arts and a designer at the adhocracy exhibition) and his students at the 1st Istanbul Design Biennial between 30 October and 3 November 2012.
During this weeklong period, we experienced a cohesive and motivating project around a series of ad-hoc interventions that turned into a weekend event in the orchard. Simple arrangements like playgrounds (a football field, a grandstand, a swing, backgammon), tea garden and a picnic ground produced catalysing sensations that evocated curiosity. While Meric Kara from Bilgi University Department of Design and his students and the students at Kuzguncuk Primary School were directly involved in this event, local architects, Kuzguncuk residents and neighbourhood administrator (muhtar) provided support.
Collective production contains a unique temporality, knowledge production and dissemination processes. This work is invaluable since it shows us the fact that physical encounters and rapprochements that aim at direct production, trust that emerges from common experience and collaboration, “common negotiations” and “common sensations” provide an opportunity for a unique kind of knowledge production, dissemination and sharing.
In this process, we experienced a process that revealed the value of keeping the sensations that emerge from social and environmental needs and threats alive in our daily lives. As much as experiencing and being educated by these contexts and sentiments, we have to create mutual experiences and remember the fact that they are a very important source in terms of producing social and democratic contexts through common decision and negotiation processes.
As an architect that tries to resist contemporary trends that limit the role of the designer to a mere “aestheticization” of her environment, and as a Kuzguncuk resident, I want to thank Jesko Frezer and his students, Adhocracy exhibition curator Joseph Grima, and the associate curator Pelin Tan, who helped us carry this project to Kuzguncuk, and all others who participated and contributed in this process and helped us produce and keep this experience alive.
Boğaçhan Dündaralp
2011/03: boğaçhan dündaralp / genç mimar
Temmuz 31, 2011 § Yorum bırakın
2010/07: avrupa sosyal forumu / mimarlık ve sosyal aktivizm
Temmuz 31, 2011 § Yorum bırakın
Avrupa Sosyal Forumu / Mimarlık ve Sosyal Aktivizm
_ etkinlik haberi için tıklayınız/mimarlığın sosyal forumu
_ etkinlik haberi için tıklayınız/arkitera.com
2009: prada pavyonu / ortaya
Temmuz 30, 2011 § Yorum bırakın
_ devamı için tıklayınız.
_ pelin tan / “Does transformer really transforms? ” yazısı-ing- için tıklayınız.
_ pelin tan / “Prada transformer gerçekten dönüşüyor mu?” yazısı-tr- için tıklayınız/yenimimar.com
Bu metinler; bir grup mimar, sosyolog, akademisyenin ‘ortaya’ adlı mail grubunda yer alan tartışmalarından derlenmiştir. Tartışmalar, Nuray Togay ve Özlem Berber tarafından editoryal bir süreçten geçirilerek ‘www.ortaya.com’ için .pdf formatına getirilmiş ancak yayınlanamamıştır.
2009/07: lusid / atölye – kitap
Temmuz 29, 2011 § 1 Yorum
“Katılımcı ve yürütücü zenginligini ‘tasarım süreçleri’ üzerinden de verimli bir biçimde nasıl çogaltabiliriz?” sorusu temel motivasyonu olusturmaktadır. Bu niyetle; bir yer için en uygun yaklasımı arayan tek bir tasarım süreci yerine; kodlanmıs birikimimiz nedeniyle bazen düşünmeden eledigimiz durumlarla tasarım sürecinde yeni karşılaşmalar üretebileceğimiz, ‘yer’e tekrar tekrar dönüp farklı gözlerle bakacağımız bir tasarım süreci deneyimi.”
_ etkinlik kitabını .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ etkinlik haberi için tıklayınız/yenimimar.com
2007/10: studio*KAHEM “masum bir eylem” / etkinlik gazetesi
Temmuz 27, 2011 § Yorum bırakın
KÜRESEL PAZARDA, YEREL POZİSYONLAR, ÇÖZÜLMELER, YENİ MİMARLAR, MİMARLIKLAR…
Bir ‘kolaj’ gibi duran başlıktan da anlaşılacağı gibi, bir çerçeveye oturtulması pek kolay olmayan, sınırları çok kolay kavranamayan bir ‘durum’ içinden hareket etmeye çalışacağım.
Başlık, anahtar kelime olan “küresel pazar” aracılığı ile dıştan ve genel olandan daraltarak tarif edecekmiş gibi görünse de iki sebeple bu hataya düşmemek gerektiğine inanıyorum. Birincisi konunun, genelleştirilmiş bir bütünlüktenden daraltarak gündelik alana taşıyanamayacak kadar katmanlı ve farklı okumalara açık, dağılmaya yatkın bir yapı sergilemesi; ikincisi, durumu yeterince irdeleyebilecek mesafeden yoksun duruşumuz. Deyim yerindeyse konunun dibinde durmamız.
Bu iki sebebi, konunun bağlamını oluşturmak için çabalayacağımız kurguların genelden üretildiği sürece jenerik kalma tehlikesi barındıracağını anlamak için yeterli argümanlar olarak görebiliriz.
Konunun jenerik kalma tehlikesine düşmemek adına stratejimi gündelik profesyonel mimarlık pratiği deneyimlerine dayandırmaya çalışacağım. Gündelik olanda yüz yüze kaldığımız ya da kalma durumumuz muhtemel pozisyonlardan hareketle konuyu ifade etmeye çalışacağım.
Bunu da mimarlığın kapsadığı diğer alanları da dışarıda tutarak “profesyonel anlamda mimarlık hizmeti veren bir kişi” olarak durduğum noktadan yapmaya çalışacağım.
Bir taraftan Ege ve güney sahillerindeki turistik bölgelerde, diğer taraftan İstanbul ölçeğinde olan yakın zamanlı gözlemlenen oluşumlara, yurtdışında Türk firma ve mimarlarının aktiviteleri de eklenince mimarlık dünyamızı yeni ortamın beklediği söylenebilir. Ancak oluşmaya başlayan bu ortamın, durumun sınırları ölçeğini tek defada kavramanın ya da anlatmanın pek kolay olmadığını söylemiştik. Bu nedenle daha görünür olandan, daha az görünenlere doğru bir yol izlemek, buradan da mimarın bu durumlar karşısında aldığı veya alacağı pozisyonlara bakmak istiyorum.
Dünya genelinde ekonomik gelişmelerle paralel gözlemlenen hareketlere baktığımızda; ‘mimarlık’ın hem akademik anlamda hem de profesyonel anlamda küresel pazar da dolaşımın bir parçası olduğunu biliyoruz. Türkiye için konuşursak, hükümet politikaları ile de desteklenen, bu pazarda yer edinme ve rol çalma çabası, uzun bir dönem kendi içine kapalı olan toplumsal anlayış ve ilişkileri yerinden sarsmaya başladığını deneyimlemeye başladık. Yakın zamanlı gelişmelerden yola çıkarak örneklemelerde bulunalım. İstanbul, Türkiye için dışa açılmanın vitrini konumundadır. Bugün yapılan yatırımlar ve yerel politikalar hep bunu destekler niteliktedir. Haliyle küresel pazarda yer edinmede öne çıkması beklenen kent de İstanbul olacaktır. Kamuya yansıyan tartışma yaratan projeleri hatırlayalım; Galataport projesi, Dubai Towers projesi, Haydarpaşa bölgesi kentsel dönüşüm projesi, Kartal ve Büyükçekmece kentsel dönüşüm projeleri ve yarışması, Zorlu Center kentsel tasarım yarışması…
Bu projeler; arazisi, yatırım şekli, proje elde edilme süreci, projenin şekline kadar pek çok boyutu ile kamusal ortamda farklı açılardan tartışma yarattı. Bu tartışmalar göstermiştir ki; yıllardır, içine kapalı ilişkiler içinde yol yordam bulan organizasyonel yapılar ve zihinsel durumlar bu tür tartışmalara, karşılaşmalara tatminkâr yanıtlar üretememiştir. Bu da, bu ve benzeri karşılaşmalara ne zihin olarak ne de disipliner anlamda hazırlıklı olmadığımız sonucuna varmamıza sebep olmaktadır.
Bu örneklerin çoğunda tartışmalar, yerel politikaların açtığı kapılardan küresel kapitalin kamusal alanlara girişine izin vermemek için verilen tepkilerden öteye geçememiştir. Özellikle Kartal ve Küçükçekmece uluslar arası yarışmalarındaki yerel mimarların bu oyunda biz niye yokuz feryatlarını hatırlayalım. Şimdilerde bu feryatın şiddetini azaltmak için, Zorlu Center yarışmasında baştan bu durum öngörülerek kitabına uydurulmuş görünmektedir. Yeterlilik meseleleri yumuşak karına dokunmadan Türk mimarların yabancı mimarlarla konsorsiyumlarına olanak verilerek halledilmeye çalışılarak, Türk mimarlar oyuna dahil edilmiştir. Fakat ne yazık ki konu yine gereksiz detaylarda tartışılarak, konu disipliner anlamda asıl konuşmamız gerekli konulardan uzak devam etmektedir.
Diğer bir yandan yabancı yatırımcı ile birebir karşılaşılan, özel ya da profesyonel karşılaşmalara yönelik zeminlerden bıraktım mimarlığı, ne mesleki, ne de hukuki anlamda hiçbir ses duymuyoruz. Yabancı yatırımcıların, kentlerde veya turistik alanlardaki özel alanları ya da el altından yine kamu ya da orman arazilerini alması, yerel mimarlarla temas etmeden uygulamalarını gerçekleştirmeleri veya kendi mimarlarına konsept ve avan projeleri hazırlatarak, burada yerel mimarlık ofislerini yasal onaylar ve uygulama projeleri için kullanması, yerel mimarları davetli projeler aracılığı ile kendi proje süreçlerine katma biçimi ya da yerel mimarlarla doğrudan çalışma biçimleri olduğunu biliyoruz. Ama bunlar ne mimarlık medyasında tartışılıyor, ne de mimarlar arasında…
Bir taraftan küresel kapitalin dolaşımında kendine rol üstlenmiş ya da üstlenme fırsatı yakalamış kimi yerel mimarlık ofisleri bu geçiş döneminde Dubai, Kazakistan, Rusya gibi ülkelerde iş ölçeklerine bağlı olarak mimarlık adına bazen beyin, bazen işçi olarak katıldığını görüyoruz.
Küresel kapitalin çok tarifli olamayan kendine has metotları, çalışma biçimleri var. Bunlar gün geçtikçe biz mimarların farklı biçimlerde karşılaşmaya başlayacağı durumlardır. Türkiye’deki gelişmelere baktığımızda da, içine kapalı konvansiyonel alışkanlıklara göre hareket eden yerel yapı üretim organizasyonlarının bu durum karşısında bocaladığını görüyoruz. Bu çözülmeler, çözülmeden sonraki yeni mimar duruşlarının ve yeni mimarlıkların habercisi…
Beğenelim, beğenmeyelim, ister kabul edelim, ister sırtımızı dönüp görmemeye çalışalım bu oluşumların, içinden geçilen dönemin, yeni oluşumların habercisi, sürecin de kuluçka dönemi olduğu varsayılabilir. Amacım; bu süreçteki profesyonel mimarlık hizmetleri pratiği ve deneyimleri üzerinden konuyu irdelemek. Önümüzdeki oluşumların izlerini görünür kılmak.
Bunu sağlayacak tartışmaları 3 ana başlık altında toplamaya çalışacağım;
- Yerel çözülmeler, yerel alışkanlıklar ve yapma biçimleri ile beslenen mimarlığa bakışımızı etkileyecek mi? Nasıl etkilemeye başladı ya da başlayacak? Bu bakış kendi referans düzlemlerini hangi mimar profil(ler)i üzerinden üretecek?
- Mimar duruşları ve pozisyonlarına bağlı olarak ofis yapılanmalarının nasıl dönüşmeye başladığı?
- Yapım (inşaat) süreçlerinin ve organizasyonlarının ne ölçüde, nasıl dönüşeceği?
( Konvansiyonel mimar-Yerel yönetim-belediye-müteahhit-taşeron ilişkilerinden-yeni şantiye ve yapım organizasyonlarına…)
Deneyimli mimarlık ofislerinden, genç ofislere kadar bu çerçeveler içinden deneyimlerini aktaracak, nitelik olarak meseleyi ‘iş’ üzerinde değil ‘mimarlık’ ekseninde tartışacak gruplar içinden yapılmasını önemli buluyorum. Belki o zaman çaresizce kabullenmek durumunda kalacağımız rolleri şimdiden görür, kendimize yeni seçenekler ve olanaklar yaratabiliriz…
Boğaçhan Dündaralp
_ medya içeriğini .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ metni .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ http://studyokahem.blogspot.com/
“Küresel Pazarda, Yerel Pozisyonlar, Çözülmeler, Yeni Mimarlar, Mimarlıklar…” metni is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.
2007/10: studio*KAHEM / Küresel Çağda Mimar Olmak: Küresel Pazarda Mimar Pozisyonları ve Yerel Cözülmelere Bakışlar
Temmuz 27, 2011 § Yorum bırakın
Küresellik çağında Mimar olmak
Küresel pazarda mimar pozisyonları ve yerel çözülmelere bakışlar…
TARİH: 27 EKİM 2007
YER : KADIKÖY HALK EĞİTİM MERKEZİ
SAAT: 14.00
KATILIMCILAR: SAFFET BEKİROĞLU (mimar, Zaha Hadid Architects, LONDRA)
GÜVENÇ TOPÇUOĞLU (mimar, SUSd, LONDRA)
SELVA GÜRDOĞAN (mimar, Superpool, İSTANBUL)
MODERATOR: BOĞAÇHAN DÜNDARALP (mimar, DDRLP, İSTANBUL)
Küresellik, kendine has metodları ve ağı ile yerel olan üzerinde çözülmeler ve dönüşümler yaratma gücünde. Yakın zamanlı Türkiye’deki inşaat sektöründe küresel sermayenin varlığı, istanbul’dan başlayarak güney sahillere kadar inen büyük projeler ile gündemde görünür oldu. Mimarlık ortamı da bu gündem ile hayli meşgul. Bu ortam, yakın gelecekte Türkiyedeki mimarlık ortamı için yeni mimar profilleri ve duruşlarına gebe gibi durmaktadır . Bu, yeni oluşumlara açık bir kuluçka ortamı gibi görülebilir.
Bu panel bu duruma yönelik analiz ya da örnekler üzerinden durumu tarışmak üzerine kurulmamaktadır. Yakın geçmişe kadar Türkiye’deki mimar profilleri içinde pek telaffuz edilmeyen, mimarlık etkinliklerini küresel ortamda sürdüren üç genç mimar profili üzerinden konuya ayna tutulması hedeflenmektedir. Mimarlık eğitimlerine Türkiyede başlamış ve yurt dışında tamamlamış olan katılımcı mimarların, mimarlık ortamında bireysel yolculukları, kendi mimar pozisyonlarını inşa etme biçimleri, motivasyonları ve mimarlığa bakış biçimleri gündemin ana izleğini oluşturacaktır. Bu izlek ile başlığın belirlediği ve içinde tartışmalarla boğulma olasılığı yüksek olan konuya doğrudan olmayan, ancak izleyici tarafından açığa çıkartılacak açılımlar vaad edilmektedir.
_ http://studyokahem.blogspot.com/
_ ” Küresel Pazarda, Yerel Pozisyonlar, Çözülmeler, Yeni mimarlar, Mimarlıklar…” tartışma metni için tıklayınız.
_ etkinlik bilgilerini .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ diğer etkinliklerle ilgili haber için tıklayınız.
2007/10: studio*KAHEM / Modernin Genetiği: Genç Akademisyen Mimarlar Konuşuyor
Temmuz 27, 2011 § Yorum bırakın
2006/10: ev: bir yerleşme müzakeresi / söyleşi
Temmuz 22, 2011 § Yorum bırakın
2006/09: ev: bir yerleşme müzakeresi / sergi
Temmuz 22, 2011 § 3 Yorum
yer : Bilsar – Tünel
tarih : 1 ekim 2006 – 31 ekim 2006
sergi yapımcıları : hakan tüzün şengün, pelin tan, mert eyiler
editörler : bogaçhan dündaralp, şevin yıldız
tasarım : hakan tüzün şengün
Katılımcılar
Zeplin, Kerem Yazgan, Mono, Teğet Mimarlık, Mert Eyiler,Bogaçhan Dündaralp, Hakan Tüzün Şengün, Kerem Erginoğlu-Hasan Çalışlar, Hüseyin Kahvecioğlu, Nurbin Paker, Arzu Erdem, Murat Çetin, Gülbeniz Öztuğ, Eylem Erdinç, Levent Şentürk, Modülar Grup, Tülin Hadi-Cem İlhan,Deniz Güner, Nilüfer Talu, Özgür Bingöl, Emre Savga, İlke Barka, Çağlayan Çağbayır, Funda Uz Sönmez, Mert Kayasü, Arda İnceoğlu, İpek Yürekli, Meltem Aksoy, Birge Yıldırım
Sergi yapımcıları: Mert Eyiler, Pelin Tan, Hakan T. Şengün
Sergi Editörleri: Şevin Yıldız, Boğaçhan Dündaralp
Sergi Asistanları: Atakan Türkoğlu, Altan Sinan Cebecigil
Teşekkür: Bilsar A.Ş. (mekan sponsoru), ORA Reklam Hizmetleri A.Ş, Süha Bilal,Vasıf Kortun, Banu Cennetoğlu, Kemal Aydınlı
EV: Bir yerleşme müzakeresi mimarlık sergisi:
Ne ?
Bir kuşağın kendi dertlerini; üretimleri, süreçleri üzerinden paylaşma ve tekrar üretme zemini için biraraya gelişi, getirilişi…
Farklı duruş ve üretimleri olan dördü mimar biri sosyolog 5 kişilik bir grubun kendi biraradalıklarını çoğaltma girişimi…
Bitmiş ürünlerin değil, süreçlerin, ürün temsiliyetlerinin değil, fikir ve araçların masaya yatırıldığı bir birliktelik …
Yaşayan, birliktelikten gücünü alarak kendini zenginleştiren, atölyeler, tartşmalar ve ürünlerin zenginleştirilmesi ile sürekli çoğalan bir üretim…
Sıfır bütçe ile bienal hurdalığından toplananların bir şantiye mekana yerleştirilmesi…Ve süreç artıklarının, mekanla yarattığı o ortak atmosfer…
Tamamlanmaya açık, üretimi zamanla sınırlı, kendine yeni mecralar arayacak bir mimarlık buluşması… Yalnızca ürünleri değil, bizleri de müzakere masasına yatıran bir ortam…
Nasıl ?
Kimi davet edildi, kimi de açık çağrı üzerinden ortama katıldı…
Kimileri masasındaki işleri getirdi, kimileri bohçalarındaki işleri çıkardı…
Kimileri de işleri yerine insanları biraraya getirdi, atölye ortamından iş üretti…İçlerinde mimarlık öğrencileri de vardı, başka disiplinlerden gençler de…
Katılımcılar yalnızca ürettikleri ile varolmadılar, mekanda yüz yüze geldiler, işlerini anlattılar, açığa çıkanları tartıştılar… sergi başladığında biraraya geldiler, birbirini anlamaya çalıştılar, sergi süresince ürünlerine ekler de yaptılar… Sonra bir kez daha biraraya geldiler, tartismalarini daha da derinleştirmek için… bir sonuç, ortak bir söz aramadan…
Neler mi konuştular ?
Önce;
Kimler? Hangi işlerle? Neyi müzakere ediyor?
Modulor Grubu
( OGÜ* mimarlık bölümü – Levent Şentürk’ün yürütücülüğünü yaptığı proje grubu )
Grup, Le Corbusier’in ‘yeni dünya’ için evrensel bir ölçüm sistemi olarak sunduğu ve güncelliği hala sorgulanmayan ‘modulor’i müzakere masasına yatırıyor. Bunu Corbu’nun en onemli modulor uygulamalarindan kabul edilen Marsilya’daki Unité de Habitation uygulaması üzerinden üretilen farklı ölçekteki maketler ve filmler üzerinden anlamaya çalışıyorlar ve ‘modulorik’ bir dünyanın problerine yakınlaşmayı hedefliyorlar… Yaptıları atölye çalışmasından bir yıl sonra da, proje grubu üyeleri birer dubleks katını alarak projeleştiriyorlar ve 1/50 ölçekli Unité de Habitation maketi üzerinde yaptıkları müdehaleleri hazırladiklari filmler ile bu sorgulama sürecini ürünleştirerek ortama katılıyorlar… Grup, müdehalelerin kendisinden çok, sorguladığı konu, geliştirilen çalışma yöntemi ve süreç ürünleri ile bakış açılarını zenginleştirecek bir araştırma yöntemi sunuyor.
Mono – Hayriye Sözen
Ev_in halleri üzerinden ‘iç’_e sonra da kendi ‘iç’ _ine bakan Hayriye Sözen’nin çalışması basit algılanabilir bir dünyanın ardında, göründüğünden daha derinlikli ve çetrefil bir yüzleşme alanına kendini sokuyor. Ev’in insan ruhunun bir çözümleme aracına dönüştüğü ve mimarın dışarıdaki içeriyi eşeleyen gerçekleştirme arzusu ile yüzleştiği halleri sorguluyor . İç-eri girmek için de bize bir kapı aralıyor; Gündelik yaşamda karşılaştığımız çok tanıdık fotoğraflar ve duygular eşliğinde… Jung, Bachelard, Kahn metinlerinin satır aralarından…
Mert Kayasu
Mert Kayasu, coğrafya ve iklimin geleneksel dünyanın araçları ile zaman içinde biçimlendirdiği, yapay bir topoğrafyaya dönüştürdüğü, genişleyemen sıkı bir dokuya, Mardin gibi bir kente yerleşme-yerleş-tirme müzakeresinde bulunuyor. 3 boyutlu bir dünyanın iki boyutlu temsiliyetleri üzerinden…Önerdiği melez dolgu önerisi, o topografyanın gücü karşısında ancak ‘Mimemis’ yoluyla varolabilineceğini savunuyor. Bu durum da ‘teslimiyet’in kaçınılmazlığı üzerine bir kez daha düşünmemiz için bir fırsat sunuyor bence…
TeCe Mimarlık – Cem ilhan-Tülin Hadi
Zeytinburnu ölçeğinde için sunulan bir kentsel tasarım önerisi olan ve deprem tehlikesi ile yüz yüze kalan sağlıksız yapılaşma yerine önerilen konut ağırlıklı yeni yapılaşma önerisi…
Öneri, mimar ve karşı karşıya kaldığı ölçek düşünüldüğünde strateji kurma müzakeresi olarak algılanabilir. Çünkü mimarın alışkın olduğu çoğaltma yöntemlerinin iflas edeceği bir kent parçası… Hele hele bu çoğaltma bir sosyal çeşitlilik içerecekse…
Mixed 21 proje onerisi komşuluk-park-istasyon ilişkilerini pozisyonel olarak yorumlayan ve farklı mimarlar tarafından genel prensiplerini bozmadan tasarlayacakları bir deneysel kent modeli öneriyor… Bu anlamda da öneri, zeytinburnunu müzakere etmekten çok, sistem olarak mimarların kendi yöntemlerini müzakereye taşıdıkları bir öneriye dönüşüyor. Yani kaçınılmaz yüzleşeceğimiz şeyle…
Çağlayan Çağbayır
Çağlayan Çağbayır, üretimin rasyonalizasyonu ve tüketicinin biricikliği arasındaki sarkaçta her ikisini de oldurmaya çalışan geç kapitalist konut üretimindeki beklentinin açtığı yarıkları kapatmanın beyhudeliğini vurgularken, onu aşmanın yolunun da apaçık göstermek olduğunu vurgulayan ve birbirini tamamlayan iki ürün sunar. ‘Stack me’ çoğaltmanın ve biraraya getirmenin kaçınılmaz sonucu üzerinde dururken, Fiba GYO için hazırlanan Fibaline Konutları satış ofisi, istiflenenin bireysel cazibeyiti ile tüketicinin biricikliği arasındaki ilişkiyi bize yeniden gösterir. Burada işaret edilen belki de en önemli nokta, istiflenenin teşhiri olan satış ofisleri aracalığı ile bu sefer öznedeki yarığın ‘öznenin kimlik inşası’ yoluyla nasıl dikildiği…
Zeplin- ‘ev’ imin kenarı
Üç mimarın ortak çalışma platformu olan Zeplin, kentin konut dokusu içinde kalan, özel alan ile kamusal alan arasına sıkışmış arka bahçe, çatı, apartman boşluğu, balkon… gibi boşlukların ve mekanların, tekrar gündelik yaşama katılma yollarını araştırıyor. Tesadüfen oluşan yarı-kamusal bir araya gelişlerin mekanı olmalarından öte, bu alanların, tasarlanması ya da düzenlenmesini amaçlamadan olabilirlikleri açığa çıkarmaya çalışıyorlar. Kent mekanları ile yaptıkları bu müzakereyi; ‘sen de arka bahçeni kullan !’ blog sitesi ile de internette katılımlara ve paylaşımlara açarak, olabilirlikleri arttırmayı hedefliyorlar… Çalışma maketleri ve modelleri üzerinden yaptıkları bu çalışmalar, mimarın kendi araçlarını yalnızca bir şeyi tasarlamak için değil, belli durumları açığa çıkarmak için de nasıl kullanabileceğine iyi bir örnek oluşturuyor.
Boğaçhan Dündaralp -urban nomads/ kent göçebeleri
Metropol ve onun açığa çıkardığı potansiyellerin, mimarın kendi araçları ile yeni olanaklar ve olasılıklar üretme zemini olup olamayacağını araştıran Boğaçhan, Zeplin gibi kentin zaman içinde biriktirerek ürettiği kentsel kullanımı sınırlı kentsel boşluklara yöneliyor. Bir taraftan boşlukların kentin zemin örgütlenmesine dayalı 2 boyutlu mülkiyet düzeni kavrayışı içinde gözardı edilen 3.boyuttaki olanakların içinden düşünürken diğer taraftan kentsel rant ilişkileri içindeki yerini de göz ardı etmemeye çalışır. Ve reklam panoları gibi boşlukları ticari döngüye sokan durumu hazır kullanılabilir bir veriye dönüştürerek, metropol içinde karşılığı olmayan ancak talebi kaçınılmaz, kentsel bir barınma biçimi için bir kaynak olarak kullanıyor. Müzakeresini kent mekanı ve kent insanının yeni barınma halleri üzerine kuruyor.
Hakan Tüzün Şengün
Müzakeresini, zemin üzerinden kuran Hakan T. Şengün, barınmanın ötesinde yaşam ve çalışma düzeni içindeki bireyin, tıpkı Fontana’nın tablosundaki yırtık gibi zihinsel ve mekansal yarılmanın eşiğindeki mevcudiyetini, tasarladığı proje üzerinden yeniden yorumluyor. Yapı, dışardan zemine eklenen bir durum olmaktan çıkıp, zeminin yırtılması ve yaşamın iç-dış ilişkileri içinde serbestçe akmasına izin vererek, yaşam ve çalışmanın kendi mekansal atmosferlerinin iç içe aynı ortamda varolabilmesine olanak tanıyacak bir zemin müdehalesine dönüşüyor… Şengün, yorumu ile İnsan-yaşam-zemin arasındaki ilişkinin bağlamını, ‘yer’den kopartarak bu ilişkiyi daha da vurguluyor…’Bağlam’ı ve ‘yer’i bahane ederek meşru zemin arayan yapıların aksine…
Hüseyin Kahvecioğlu-Nurbin Peker Kahvecioğlu-Erzu Erdem / workshop
Grup, Ev’in metropol hayatı içindeki çözülüşü ve dönüşümünü atölye çalışmaları ile müzakere ediyorlar. Çalışmaları, büyük aile evinin öğelerinin zaman içinde kente yayılması, kent tarafından karşılanan profesyonel hizmetlere dönüşmesi ve giderek ev’ in kişisel yaşamın belleği ve müzesi olarak, metropol yaşamında edinilen yer’in simgesine dönüşmesi haline odaklanıyor… ideogramlarla her katılımcının kendi deneyimlerini aktardığı bu çalışma; evin, bireyin tarihselliği içinde, metropole direnme ve ona teslim olma hallerimize yeniden bakmak için bir fırsat yaratabilir mi ?
Teğet Mimarlık
Teğet, Antalya’da gerçekleştirdikleri bir site’nin resmi kayıtlarından, tasarım eskizlerine, yapım fotoğraflarından, yayınlandığı dergilere, maketine kadar bir yazlık konut grubunun hayata açılmadan önceki belleğine dair kayıtları biraraya getirerek bizi tasarım ve yapım süreçleri ile kendi müzakerelerine davet ediyorlar… Ayrıca belirtmek lazım ki üretilen işin belleğini sergileme yöntemleri bu müzakereyi yalnızca tasarım ve yapım süreçleri ile sınırlı tutmadıklarının ipuçlarını da hisettiriyor.
Erginoğlu&Çalışlar
Tek ev, maket ve çizim eskizleri…Mimarın konvansiyonel düşünme araçları…Ne kadar yeni arayışlarla, güncel koşullarla üretmeye çalışsak da sanırım yettiği sürece varlığı ve yeterliliği sorgulanmayacak…Erginoğlu&Çalışlar, tasarım süreci tamamlanmamış bir iş’ten kesit sunuyor…
Müzakereyi onlarla değil, iş’le yapalım diye…
Mert Eyiler
Mert Eyiler, müzakeresini bildiğimiz, aşina olduğumuz bir mevcut yapı ile yapıyor…Dert edindiği konu da ‘ışık’… Evsahipleri, toplantılar, teknik konular, ustalar…hepsini aynı derdin ortaklığında biraraya getiriyor…yeni durum da döşeme ve duvarlar deliniyor…ışıkla kurulacak yeni yaşam için.. Bizi de o sürece davet ediyor…boşlukları bağlayacak 1/1 merdiven detayı, çalışma maketleri, notlar, çizimler ve toplantı tutanakları ile…
Kerem Yazgan-Knauf Evi
Tek ev üzerinden, müzakeresini ‘program’ a odaklayan Kerem Yazgan, ev’e ait yaşam birimlerini bağımsızlaştırarak tekrar biraraya getiriyor. Program ve tipoloji ara kesitinde duran bu arayış, daha büyük ölçekli ve öznelerden bağımsız üretilen daha kamusal yapıların ‘generic’ üretim dilini özne bağımlı ve daha küçük ölçekteki ‘ev’e uyarlamaya yönelik bir çalışma… Bu noktadan özneyi de, programı da, kurguyu da artık sorgulayabiliriz… Sipariş üzerine mimarın ürettiği Knauf evi üzerinden üzerinden konuşmak da bu sorgulama halinin beraberinde pek çok konuyu daha tartışmaya açabilir …
Eylem Erdinç
Her seferinde yeniden ele alınan ve üretilen ‘EV’ in ‘yeni’ olma hali ile müzakere eden kavramsal bir maket sunar Eylem Erdinç. Yeni olma halinin birer yanılsama olduğunu iddia eder. Tek bir imgenin, farklı koşullarda ürettiği gölgeler gibi…Gölgeler değişse bile onu vareden değişmez… Ancak bir diğer taraftan da biliriz ki gölgelerdir tüm varlığı ifade eden…
Özgür Bingöl, İlke Barka, Emre Savga
Mimarın işinin ‘ev’ ile değil ‘konut’ ile olduğunu savunarak, ‘ev’ meselesine ressam, grafiker, mimar gibi farklı disiplinlerden genç kuşağı biraraya getirerek bir workshop çalışması ile bakan grup, müzakereyi ‘ev’ kavramının farklı perspektifleri üzerinden kuruyor… Buradan da ‘Ev’ ile ‘mimar’ arasındaki ilişkiyi sorgulamaya açıyorlar ?
Deniz Güner, Nilüfer Talu
Modern dünyanın nesnesi olarak konut ile özneye ait bir yer kurma pratiği olan ‘Ev’i birbirinden ayıran, Deniz Güner ve Nilüfer Talu, mimar tarafından üretilen evden çok, sokaktaki insan tarafından dönüştürülen, kurulan bir yerleşme halini referans alırlar. Konut anlayışını dış kabuğundan ayırarak kente yayarlar ve bunu bir imkan olarak sunarlar…Eğer konut, kamusal alanda çözülür ve dağılırsa, kamusal alanda tıpkı evsizlerin yaptığı gibi yeni ev olanaklarını doğuracak ve modern dünya için yeni bir ev konsepti ‘imkanı’ doğurabilecektir…
Arda inceoğlu, İpek yürekli, Meltem Aksoy – workshop
Farklı zaman dilimlerinde, farklı yerlerde, farklı mimarlar tarafından üretilmiş, farklı konutların, farklı mimarlık öğrencileri tarafından ortak bir matriste yorumlanarak bir araya getiren atölye çalışması, bir duvar boyunca kolay izlenebilir bir çoklu okuma sunar…ev yaşantısından,iklim ilişkilerine ,çevre –kent ilişkilerinden, yapım, malzeme konstrüksiyon okumalarına kadar yana yana gelen ürünler, ortak olmayanların ortaklıklarını sergilerken, tartışmaya değer, konuşmaya değer pekçok durumu konuşulabilir kılar… Diğer ürünlerin aksine bu biraraya geliş, sergi mekanındaki konumuyla da, içeriği ile de farklılaşarak, kendini çoğaltarak, bireyselliklerden sıyrılır…
Açığa çıkanlar ?
Sanırım açığa çıkan en önemli durum, her biri farklı konum, duruş ve düşünceye sahip mimarların, birbirini ikna etmek zorunda kalmadan, ve bir sonuca varmayı hedeflemeden, ya da kendilerini birilerine beğendirmek zorunda kalmadan, bir araya gelebildiği, fikirlerini ve dünyalarını birbirine açabilecekleri ve yan yana durabilecekleri bir ortamın oluşabildiğini görmemiz olsa gerek….Monologlara mahkum kalmayan, biri biriyle alışverişlerini yalnızca söz, dil üzerinden yapmayan, üzerimizdeki hareketsizlik ataletlerini sarsan, potansiyelleri heyecan uyandıran, çıplak bir bir araya geliş bu…
Bunun bir de başlangıç olduğunu düşünelim…
Boğaçhan Dündaralp – Sergi editörü 27.09.06
_ “ev: bir yerleşme müzakeresi” blog’ una gitmek için tıklayınız.
_ “arkitera.com” haberi için tıklayınız.
_ “arkitera/forum” da ilgili başlık ve fotoğraflar için tıklayınız.