2015/06: Okul kurulumunda mimarlık ne zaman devreye girer? / Eğitimpedia
Haziran 23, 2015 § Yorum bırakın
Okul kurulumunda mimarlık ne zaman devreye girer?
Son dönemde hızla artan özel eğitim kurumları ve okullarında gördüğümüz en temel eksiklik eğitim anlayışlarını sözde bırakan fiziki yapı ve mekan oluşumları. Fiziki mekan insanı, davranışları ve algıyı biçimler; hele konu eğitim mekanları ise öğrenmenin çok temel belirleyicilerinden biridir. Peki, neden eğitim kurumları, eğitim modelleri, eğitimciler kıyasıya birbiri ile rekabet ederken eğitim felsefelerine uygun yapı ve mekanlar ile karşılaşamıyoruz? Genelde eldeki koşullara teslim olmuş, zorlanmış, kendi deyimleri ile “ yetersiz” fiziki mekanlar ya da olduğundan fazla şıklaştırılmış, kozmetik, çocuk merkezli olmayan, müşteri olarak anne babayı tavlamaya yönelik yüzeysel olarak toparlanmış; zihne, akla ve çocuklara değil, retinalara hitap eden mekanlar ile karşılaşıyoruz. Yaşandıkça da artan sorunlar karşısında geçici çözümler üretildiğini görüyoruz. Son zamanlarda şartlar nedeniyle de olsa aklı başına gelmiş, kendisi çözüm üretmek istemeyen “Ne yapabiliriz ?” diyen eğitim kurumları ile de karşılaşır olduk.
Peki, ne yapılmalı ve nasıl bir yol izlenmelidir?
Eğitim kurumu, nasıl bir okul hedeflediğini belirlerken pek çok faktörü değerlendiriyor; eğitim anlayışı ne olacak, eğitim programları ne olacak, nasıl yönetilecek, kaynakları, uluslararası bağlantıları, teknolojileri, maliyetleri ne olacak? Bunları planlıyor, bu konularda danışmanlık hizmetleri alıyor. Ama nasıl bir mimarisi olmalı sorusunu bu aşamada sorsa bile; diğer faktörlerle bir arada değerlendirebileceği bir hizmeti almak konusu hep erteleniyor ya da yok sayılıyor. Öyle ya önce arazi ya da bina bulunacak, her şey belli olacak sonra mimarlık devre girecek. Bazen mimarlığa da gerek yok o eğitim hedefi için nasıl bir bina olduğu da bazen çok önemli değil, yeterli büyüklükte olsun ve mevzuatı karşılasın yeter. Bazen oldukça donanımlı, oldukça da para harcanmış eğitim yapılarında bile mekanların amacına uygun kullanılamadığını görüyoruz. Her tür donanıma sahip olmak, iyi ve pahalı malzemelerle yapılmış olması amacına uygun kullanılabileceği anlamına gelmiyor. ‘-miş gibi’ yapan mekanlar önemli eğitim kurumlarında bile sıkça karşılaştığımız temel sorunlardan biri. Burada başka bir sorun daha gündeme geliyor. Verilen mimarlık hizmetinin kapsamı ve niteliği…
En asgari nitelikte olması beklenen konularda dahi planlama sürecinde yapılan küçük hesaplar, süreçte doğru tanımlanmamış işler, okul hayata geçerken ve yaşarken hem maliyet hem de çözümsüz süreçler olarak kat be kat geri dönmektedir.
Yaşadığımız coğrafyadaki mimarlık kültürü ve onu algılama biçimi öğrenilmiş alışkanlık olarak eğitim yapılarının oluşturulma süreçlerine de nüfuz etmektedir.
Büyük kentlerde arazi bulmak ve yeni bir okul inşa etmek zor; mevcut binalar iyileştirilerek uyarlanırken; Anadolu’nun pek çok yerinde amacına uygun tasarlanmış kurumları görmek mümkün. Bir okulun mimarisinin iyi olması sadece iyi bir mimar tarafından tasarlanması değildir. Nitelikli bir sürecin oluşturulması; doğru soruların, doğru zamanda, doğru aktörlerle bir arada geliştirilmesi ile mümkündür.
Mimarlık, arazi veya bina bulunduğunda, yasal mevzuatları yönetmelikleri aşmak için ya da kozmetik olarak okulu güzelleştirmek için değil; bizzat hedeflenen eğitimin gerçekleşmesine olanak sağlayan ortamın kurulabilmesi için lazımdır. Eğitim mekanlarının niteliği, donanımla, pahalı malzemelerle, şıklaştırılmış binalarda değil; bizzat o mekanı kuran” akılda” gizlidir. O akıl kurulmamışsa istediğiniz kadar para harcayın ancak ‘-miş gibi’ yapan mekanlara sahip olunabilir. Alınacak mimarlık hizmetinin süreçteki rolü, sürecin neresinde devreye girdiği, hizmetinin / sorumluluklarının hangi kapsamda tanımlandığı ve hizmet süresi önem kazanmaktadır. Mimarlık hizmetini “proje çizmek” işine indirgeyen anlayışlardan işveren ve mimar olarak vazgeçmek gereklidir.
Eğitim mekanlarının kurgulanması ve tasarımı, okulu var eden tüm bileşenlerle birlikte oluşturulduğunda amacına uygun, akıllı, verimli ve hesaplı olabildiği zamanla öğreneceğimiz bir konu. Yeter ki perspektifimizi bu açıdan kurabilelim.
Boğaçhan Dündaralp, mimar
https://bogachandundaralp.wordpress.com/
imaj: Montpelier Community Nursery by AY Architects_london
Yazı Link: Eğitimpedia
Yazarın eğitimpediadaki diğer yazıları için tıklayınız.
2012/09: TURKEY modern architectures in history /Sibel Bozdoğan, Esra Akcan/ Book
Eylül 29, 2012 § 1 Yorum
2012/06: söyleşi / çelik yapılar dergisi
Ağustos 10, 2012 § Yorum bırakın
söyleşinin tamamını .pdf formatında okumak için tıklayınız.
Bu çalışma Creative Commons Alıntı-Türetilemez 3.0 Unported Lisansı ile lisanslanmıştır.
12/2011 Mimaride farklı çizgiler: ddrlp / Turkish Buildings&Decoration s:24 / kasım-aralık 2011
Aralık 23, 2011 § Yorum bırakın
Boğaçhan Dündaralp, mimari tasarım konusunda kendisini sürekli besleyerek çalışmalarını sürdürüyor. ddrlp Mimarlık Ofisi ile farklı ve özgün tasarımlara imza atıyor. Dündaralp ile mimarlık ve ddrlp çalışmaları hakkında konuştuk.
Mimarlığa olan ilginiz ne zaman başladı? Küçükken kendinize nasıl bir gelecek çizmiştiniz?
Küçük yaşlardan bu yana görsel sanatlar ve tasarıma özel bir ilgim vardı. Bu konuda yetenekli olduğuma dair de hep bir teşvik aldım. Kendimi hatırladığım yaşlardan bu yana kalem ve kağıdın yanımdan hiç eksik olmadığını hatırlıyorum. Babama göre bir yaşından bu yana çiziyormuşum ( bana hala pek inandırıcı gelmiyor J) Şimdi o yaşlarda çizdiklerimi yorumlamaya çalışınca dünyamı farklı kılacak şeyleri çizmeye çalıştığımı görüyorum; uzay araçları, kaptan Cousteau’nun sualtı makineleri, hayvanlar gibi. Babam Tatbiki Güzel Sanatlar mezunu tekstil tasarımcısı, kendi atölyesindeki üretimleri takip eder, öğrencilerine verdiği ödevleri ben de yapmaya çalışırdım. Babam okulda aldığı Bauhaus eğitiminin ve Alman hocalarının etkisiyle; evimizde hiçbirşey atılmaz, (paket, kutuhatta hayvan kemikleri…) evdeki bir depoda biriktirilirdi. Metal çay kutularının kesilerek, levha haline getirildiğini, mutfakta kullanıldığını, birlikte tuvalet kağıdı rulolarından uçaklar, uzay gemileri yaptığımızı hatırlıyorum. Kendimi tanıdıkça, Türkiye’deki olanakları zamanla gördükçe, tasarımdan uzak duramayacağım ama kendimi istediğim yönde geliştirebileceğim hangi meslekler var diye düşünmeye başladım. Sanırım ortaokuldaydım, ben mimar olacağım dedim. Üniversite sınavında da bütün tercihlerim mimarlıktı…
Mimarlık sizin için nedir? Tasarım felsefenizden bahseder misiniz?
Dünya gezegeni üzerinde yaşayan insan ırkı, gezegenin doğal ritüelleri içinde kendi ırkına özgü eksiklerini icat ederek, inşa ederek, kendisine protezler geliştirerek tamamlaya çalıştı ve bir medeniyet kurdu. Sınırları gezegene büyük tahribatlar verecek sınırlara ulaşan bu medeniyet halen gelişmeye devam ediyor. Bu medeniyetin var ettiği yapay dünya insanın kendi varoluşunu ve hareketlerini, birbirleriyle etkileşimini üreten, biçimlendiren, dönüştüren mekan ve mekansıllıklar içeriyor. Farklı içerik ve ölçekler kazanan bu mekan/sal-lık-lar mimarlık bilgi ve meslek alanının inceleme konusu. Mimar ise bu bilgi ve meslek alanı içinde; bazen inceleyen, araştıran, bazen tasarlayan, bazen de üreten konumlar kazanıyor. Mimarlığın bir dilemması var. Doğası gereği mimari, insan-mekan-insan arasındaki bir iletişim biçimidir ve ortak kurallar olmaksızın gerçekleşmeye meyillidir. Fakat mimarlar öngörülemeyeni öngörme, hatta var etme laneti ile görevlendirilmiş insanlar. Bu dilemma; bir taraftan tasarımın doğasına aykırı olarak çeşitli katılımcılar arasındaki diyolog ile gelişen, baştan bağlamın sınırlarını öngörülemez kılan, sonucun süreç içinde oluştuğu bir durum; diğer taraftan mimarın tüm bağlamı biçimlendirecek, indirgeyecek bir tasarım dili geliştirme zorunluluğu. Mimarlık uğraşı, ‘ideal’ olana ulaşmayı beyhude kılan ve bu iki durumun arasındaki dengeyi arayan bir uğraşa dönüşmektedir. Bir taraftan üretimini özgün ‘bağlam’ların koşulları üzerinden düşünen diğer taraftan da kentteki oluş hallerinin farklı ölçeklerdeki davranış biçimlerini biribirleriyle ilişkilerini anlamaya çalışan biri olarak; idealize edilebilecek bir ‘model’ ya da ‘yaklaşım’ın olamayacağını düşünüyorum. Öngörülebilir olamayacağı gibi sağlıklı da görmüyorum. Ancak kendi adıma söyleyebilirim ki; bu ortamda mimarlığı, çoğalma ve çoğaltmanın sağladığı imkanlarla, ona katkıda bulunacak, öngörülerle sınırlı potansiyellerin ya da arzu uyandıracak, baştan çıkaracak tasarımların peşine düşmek ve deterministik olmak yerine; öngörülemez ‘istisnaların’ üreyebileceği, sınanabileceği, tetikleyici imalar içeren ortamlar; mimarı da bu ortamların katalizörü olarak görmek beni oldukça heyecanlandırıyor…
ddrlp nasıl doğdu?
Resmi ve zorunlu mimarlık eğitimimi tamamladıktan (yani mezun olduktan) sonra yapı yapmayı yaşadığım coğrafyanın konvasiyonları içinde öğrenmek istiyordum. Hangi aktörler arasındaki etkileşimle, hangi üretim süreçleri ile bu işin yapıldığını öğrenmem, kendi tasarım araçlarımı geliştirmem için çok önemliydi. Bu nedenle yaklaşık 5 yıl yapım sistemleri üreten ve uygulayan bir inşaat firmasında çalıştım. Firma içindeki deneyim yani yapageldiğim şeyler bir rutine dönüşme eşiğini hissetiğim ve yapmak istediğimle yapageldiğim şey arasındaki mesafenin açıldığını fark ettiğim zaman yeni bir mecraya ihtiyaç duydum. Deneyimlerim ve sezgilerim bana mevcut mimarlık ofislerinden farklı bir mecrada üretim yapmamı söylüyordu. Konvansiyonel proje üreten stereotipik mimar profilinin üretim sınırlarının; karşı karşıya kaldığımız durumların çeşitliliği ve bu durumların özgün koşullarının açığa çıkartılması sonrasında ‘mesleki hizmet alanı’nı genişlettiğini düşünüyordum. Dolayısı ile sadece mimarlık alanı ile sınırlı kalmayan, farklı zaman dilimlerine ait geniş bir kavram-pratik ilişkisini tarayan alandan beslenip, düşünmek, tartışmak zorunda kalacağınız bir pozisyona doğru çekilme ihtiyacı vardı. Bir de ofisiniz üretimleriniz için bir ortam, araç olmalıydı. Beslemek zorunda kalacağınız bir şirket değil. ’ddrlp’ böyle düşüncelerin içinde doğdu.
Yapı sistemleri konusunda uzun süre çalıştınız. Mimaride yapı sistemlerinin öneminden bahseder misiniz?
Mekan üretimi için doğaya eklenme biçimlerimizin araçları ‘yapı sistemleri’. İster doğal isterse de yapay olsun doğayla kuduğumuz mekansal etkileşim çatkılar, konstrüksiyonlarla oluyor. İnsanlık tarihinin ürettiği, kullandığı ve geliştirmekte olduğu bu sistemler; mimarlığın katalizörleri. Yapı sistemlerini, yapıları mimarlığın kendisi gibi görme eğilimlerimiz var. Oysa onlar insan ile oluşacak etkileşimde çıkacak mimarinin araçları. Bu nedenle sadece fizik mekansal gereklilikler için değil; tüm duyuları tetikleyen, hareketlerimizi doğuran iletişimi belirleyecilerinden oldukları için önemliler.
Günümüz mimarisini yerel ve evrensel boyutta nasıl tanımlıyorsunuz?
Enformasyon teknolojilerinin gelişmesi, malzeme ve teknolojik olanakların ve erişebilirliğin artması yerel ve evrensel boyutta olup bitenlerin görünürlüğünü arttırmakla kalmadı. Özellikle 2000’li yıllardan bu yana görünürde olanları birbirine yaklaştırdı. Eşzamanlı okunurluk, eşzamanlı oluş ve durumları da arttırdı. Farklı zaman dilimlerini yaşayan kültürler ve üretimlerini yan yana getirdi. Fakat görünürde olanlar ile olmayanlar arasında da ayrı bir yarılma yarattığını da belirtmek lazım. Tek bir zaman diliminden değil, zamanın izafiyetini haklı çıkaracak biçimde farklı zaman dilimlerini yaşayan kültürler ve üretimlerini de yan yana görünür kıldı. Herşeyin yan yana durabildiği bir çağda yaşıyoruz. Bu, bir taraftan da mimarlık adına bağlam-anlam ekseninde bir kırılma da yarattı. Az önce bahsettiğim yarılmanın kaynağı bu kırılma oldu. Bu kırılma yapının iç-dış ilişkilerini tamamen kopardı. Hem fiziksel anlamda hem de ilişkiler anlamında sınırlar muğlaklaştı. Özel-kamusal mekan ilişkileri de bu sınırlarda muğlaklaştı. Bugün mimarlığın belirleyicisinin gösterilebilir ve görünür olanda değil, bu muğlak sınırlar içindeki ‘ara uzamlar’da gizli olduğuna inanıyorum. Çünkü, bugün mimarlar kendilerine mimar atalarından miras kalan yapının görünür yüzü ile, kendisinden talep edilen simgesel projelerle uğraşırken; günün neoliberal politikaları ve iktidar odaklarının da bu ara uzamı kullanarak mimarlığı kendi araçları olarak dönüştürdüğünü görüyoruz.
Daha çok ne tür yapıların tasarımını yapıyorsunuz?
Bir tasarım ve proje ofisi olarak kendimizi belirli yapı tipolojileri ile sınırlamıyoruz. Aksine bazı konularda uzmanlaşmamaya çalışıyoruz. Tasarım ve proje ofisi olarak ‘esnek’, farklı durum ve koşullara hızlı adapte olabilen; yeni stratejiler üretebilen bir pozisyonda kalmaya çalışıyoruz. Günün koşulları belirli yapı tipolojilerininin de çözülmesine neden oldu. Çünkü çok farklı yapı programları yan yana ve iç içe geçebiliyor. Belirli tipolojilerde uzmanlaşmış ofislerin güncel durumlara yanıt üretemediğini görüyoruz. Buradaki püf noktası; bir tasarım ofisi olarak uzmanlaşmış kişileri bünyemizde barındırmadan; projelerin kendi bağlamına göre organize olabilen, konusunda deneyimli kişileri çalışma sürecine dahil edebilen organizasyon ve stratejiler üretebilmekte.
Şu an hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz?
Şu anda sosyal içerikli, karma fonksiyonlu bir kentsel proje üzerine çalışıyoruz. Paralelinde yapım süreci devam eden bir futbol akademisi ve bir eğitim yapısı projelerimiz var.
Projeleriniz dışında da jüri üyeliği gibi çalışmalarınız var. Bunlardan bahseder misiniz?
Mimarlık bilgi alanı ile ilişkimiz, meraklarımız, üretimlerimiz bizi sadece ‘mesleki/profesyonel pratik’ dünyanın gerçekliğinden ibaret olmayan; geniş bir bilgi alanından beslenen, farklı zaman dilimlerine ait geniş bir kavram-pratik ilişkisini tarayan, düşünmeye ve tartışmaya çalışan ve bu alan içinden enerjisini ve motivasyonunu alan, üretimlerini farklı mecralarda sınamaya ve paylaşmaya açan bir konuma itiyor. Bu nedenle hem akademik ortamda hem de meslekle ilişkili ortamlarda araştırmalarımızı ulusal ve uluslararası ortamlarda sunma, sergileme, seçici kurullarda bulunma, jüri üyeliği yapma gibi rolleri bu motivasyonun bir uzantısı gibi görebiliriz.
pdf olarak okumak/indirmek için tıklaynız.
söyleşiyi Turkish Buildings&Decoration sitesinden okumak için tıklayınız.
derginin tümünü pdf formatında indirmek için tıklayınız.
2011/12: IABA 2011 Uluslararası Mimarlık Bienali / Batı Akdeniz Mimarlık s:50 özel sayı
Aralık 23, 2011 § Yorum bırakın
12/2011: “Deneysel Mimarlık”: Nerede başlar, Nerede biter?/ XXI mimarlık kültürü dergisi
Aralık 7, 2011 § Yorum bırakın
2011/12 Short History of Architecture / Cultural Exchange Turkey X Netherlands
Aralık 2, 2011 § Yorum bırakın
SHORT HISTORY OF ARCHITECTURE / Authors: Pelin Derviş, Gökhan Karakuş
…
The 2010s
Today, a new generation of young architects has started to raise the level of architecture through an interest in discourse and information. The likes of Nilüfer Kozikoğlu, Alexis and Murat Şanal, Superpool, and Boğaçhan Dündaralp represent a generation that understands that architecture has to be produced with a distinct technical, ideological or architectonic rationale that is explicit and documented. Each of these groups has come to produce architecture based on their studied methodologies and is likely to extend their building practice and knowledge base in pursuing an intelligence and discursive driven architecture. Their vision is firmly locked in the optimization of the possibilities of the information age. It is interesting to note that they are joined in the increasing specialization of architecture in Turkey by architects emerging from interior design, specifically Autoban and Tanju Özelgin, who bring sophisticated understanding of craft, local building techniques and computer assisted visualization to produce advanced design. This group, along with continuing efforts of advanced architects such as Sayın, Arolat, Tümertekin, Pekin, and Çinici, promise that Turkey’s contemporary architecture will start to develop based on its own dynamics, yet with a widened eye attuned to universal progress. As Turkey asserts its position in the center of the newly forming geopolitics of Europe and Asia, the regional leadership provided by these architects will be important in setting standards for how architecture can balance the needs of the modern world and the pragmatic approach required at the local level.
Read the full text of the original source