2011/09: Lüleburgaz Yıldızları Futbol Akademisi / LYFA / proje
Eylül 26, 2011 § Yorum bırakın
LYFA: LÜLEBURGAZ YILDIZLARI FUTBOL AKADEMİSİ
Bir süredir projenin ismini duyan, okuyan herkesin aklına gelen ilk soruların ‘neden Lüleburgaz ?’, ‘neden bir futbol akademisi ?’ olduğunu söylesem sanırım sizi pek şaşırtmış olmam. Zira projenin arka planı bu soruları bir çırpıda yanıtlamamıza izin vermeyecek denli yoğun bir ilişkiler zinciri içermekte. Bu nedenle, aşağıdaki yazı bir proje tanıtımından çok, her şeyin ‘aslında dün bitmiş olmalıydı’ hızında talep edildiği bir ortamda, bir ay sonrasına sipariş edilen bir işin aranan nitelikleri gereği, aktörlerinden, tasarım sürecine kadar nasıl iki yıla yayılan ciddi bir çalışma sürecine dönüşebildiğinin de hikâyesini barındırmaktadır. Ortamımızda, mesleğimizde o kadar çok genelleştirilmiş ‘…… neden olmaz?’ sorusu ile karşılaşıyoruz ki bilinçaltımız eylemlerimize engel olmakla kalmıyor, olabilirliklerin bile koşullarını ortadan kaldırabiliyor. Örneğin bir kamu kurumu tarafından, mevcut mevzuatlar ile nitelikli üretilmiş, kamusal işlevli bir yapının gerçekleşmesinin nitelikli bir mimarlık ürünü olarak hayal olduğu, istatistikî olarak söylenebilir. Siz de benim gibi çaba ile yaratılabilen ‘istisna’lara inanabiliyor ve bu ‘istisna’ların hikâyeleri ile ilgileniyorsanız; sizi yazının devamını okumaya davet edebilirim:
Bu projenin temel amacının futbolcu yetiştirecek bir futbol akademisi olmadığını söylemekle anlatıma başlayalım. Bu anlamda Sayın Emin Halebak*’ın da belediyecilik anlayışı ile proje; arka planında, hedefleri ile sonuçları açısından birbirinden farklı değerlendirmelere açık bir düşünce sistemi ile oluşturulmuştur.
Lüleburgaz için yapılan kentsel çalışmaların belki de en önemli özelliği kentin mekansal değil, sosyal strüktürünü kurmaya çalışan bir belediyecilik anlayışını yansıtmalarıdır. Dolayısı ile önce mekansal değil, sosyal eksikleri anlamaya çalışan, sonra bu eksikleri küçük ölçeklerde çözmeye yönelik denemeler yapıp sürekliliklerini tartan ve gerçekten işlediğini gördüğünde de yatırımların ölçeğini kentin ihtiyaçlarına göre yeniden değerlendiren bir anlayış bu. Kentlinin zenginliğinin, kentin zenginliği ilebir bütün olabildiğinde bir ‘gelişme’ kaydedilebileceğinin bilincini içermektedir.
Tasarım ekibi olarak, bir yılı aşan proje tasarım sürecini kentin sosyal strüktürünü mekan kullanımlarını ve Sayın Halebak’ın kent için çabalarını anlamaya çalışarak; çocuk parklarına kadar tek tek etüd ederek projemizin programını kentteki programları tamamlayacak yönde geliştirmekle geçti.
Projenin öncelikli hedefi 6-14, 8-16 yaş gruplarına yönelik bir eğitim ortamı oluşturulması. Üniversite giriş sınavlarında, yerleştirme oranında ülke birincisi olması ve ülkenin gayrimilli hasılasının üstündeki zenginliği, Lüleburgazlılar’ın kendi çocukları ve geleceğine yaptığı yatırımın bir başka göstergesi. Bu çalışmanın arka planında kentin içinde yapılmış başta çocuklara sonra da her yaş grubuna yönelik, küçük ölçekli şöyle adımlar var: kentin sıkışık dokusunda atıl kalmış binalar arası ya da merkez olma potansiyeli taşıyan boşlukların, çocuk oyun parkı, spor parkı, kaykay parkı, kafeterya gibi işlevleri birbiriyle destekleyerek önce çocukların sonra da ebeveynlerinin ve Lüleburgazlılar’ın açık alan kullanımlarını ve karşılıklı sosyal etkileşimini arttırmaya yönelik değerlendirilmesi gibi. Çocuk parkları; otistik ve zihinsel sorunlu çocukların, sosyal hayatın içine katılmalarına katkıda bulunan düzenlemelere kadar kendi içinde çeşitlilik içeriyor. Biçimci veya yapılmış olmak için orada değiller. Futbol Akademisi de çocukları bilgisayar başından kaldırıp sokağa çıkarmanın, sosyal olarak birbirleriyle etkileştirmenin, çocuklara (geleceğin kentine-kentlisine) yönelik kentsel çalışmaların başka bir uzantısı olarak görülmeli.
Bu tesis, eğitim ortamı olarak odağında futbol ve çocuklar olsa da sadece çocukların kullanımına yönelik değil; tüm ailelerin, sosyal çevrenin ve kentlinin paylaşımına olanak sağlayacak spor ve çeşitli etkinliklerin gerçekleşeceği bir merkez olarak ele alınmıştır.
Lüleburgaz nüfusu 100 bin olan bir ilçe. Bunun 20.000’ini çocuklar oluşturuyor. Gelir seviyesi Türkiye’nin kişi başına düşen gayri safi milli hâsılanın 2,5 katı. Bölgenin gelişmişlik endeksi ise 3.5. Ne yazık ki kentlinin bu zenginliği otomobil/araç sayısına yansımış; kentleşme anlamında oldukça yoğun yerleşim dokusuna sahip kent merkezini istila ederek kentlinin açık alan kullanımları için büyük engeller yaratmaktadır.
Projelendirilen Futbol Akademisi, Lüleburgaz’ın kent merkezinden saçaklanan önemli gelişim akslarından birinin üzerinde ve merkeze yaklaşık 2 km uzaklıkta bir konumda yer almaktadır.
Bu konumlanma, kentin merkezindeki kentsel dokunun sıkışık ve talepleri karşılayamayan fiziki çevresinin potansiyellerini dönüştürmeyi hedefleyen, yeni odak noktaları ve dinamikler oluşturarak hem kentsel dokuyu rahatlatmaya hem de kentliye yeni olanaklar yaratmaya çalışan çalışmaların bir parçasıdır.
Akademi, kapalı spor aktiviteleri ve servis yapıları dışında; açık spor alanları, kalabalık aktivitelere izin veren çevre düzenlemeleri ve park alanlarını kapsayan bir kompleks olarak tasarlanmıştır. Tüm bu alanlar, hem engelli kullanımlarına izin veren hem de bisikletle dolaşıma izin veren rampalı dolaşım alanları ile birbirine bağlanmıştır.
Projenin yer alacağı 79.950 m² ‘lik alanın peyzaj karakteri olarak referans alınmayı zorunlu kılan üç baskın özelliğinden bahsetmek gerekmektedir. Bunlardan birincisi kentsel peyzaj ile kırsal peyzajın tam arakesitinde yer alması, ikincisi ise arazi içinden geçen yüksek gerilim hattıdır. Birincisi, bu karakterle ilişkinin bölgenin gelecekteki kimliğini oluşturması açısından; ikincisi, karakterle ilişkide genel alanın kentsel planlamadan ayrı 3. boyutta baskınlığını kaybetmeyecek algı-oryantasyon ilişkilerini belirlemesi açısından önemlidir. Bir başka belirtilmesi gerekli nokta ise arazinin yüksek gerilim hattı boyunca yaklaşık 5m farkla iki kota ayrılmasıdır. Yapılaşmanın öngörüldüğü bölgenin kırsal peyzaj tarafında nehir yatağına doğru en düşük kotta yer alması başka bir tasarım kriteridir.
Arazinin genel olarak büyük ve yatayda ufkun açık olarak algılandığı güçlü bir karakteri olmasından ve etkileyici olması bir yana; insan ölçeğinin kaybolduğu bir algı yarattığından da bahsedebiliriz. Bu durum tasarım verisi olarak şöyle değerlendirilmiştir:
Ufku açık etkileyici bu yataylık, yapılar ya da çeşitli düzenlemeler yapılmaya başladığında insan ölçeğini ezmeye başlayacak, hepsinin birden algılanmaya başlanması ile yönlenme duygusu yerini kaybolma duygusuna bırakacaktır. Bu nedenle mümkün olduğunca doğal düzenlemeler ile ölçek, merak ve yönlenme duygusu organize edilebilirse; böyle bir alanın zengin kullanım olanakları, fonksiyonların ihtiyaçlarına göre insan algısına uygun hale getirilebilecektir. Bu doğal düzenlemeler, kompleks içi ilişkiler, dış ile kurulacak kontrollü bağlantılar, içten ve dıştan alana ait algılar gibi referanslar doğrultusunda tasarlanmıştır.
Eğimleri, yükseklikleri, kapladıkları alanlar ile mekansal tanımlamalar ötesinde başka kullanımlara da izin veren bu yapay topoğrafyalar sadece doğal öğeler ile değil; Dolaşım alanları ve yapay düzenlemelerde de sürdürülerek bedensel ya da tekerlekli hareketler, aktiviteler ve performanslara uygun tasarlanmış; eğimleri ise, engelli kullanımları da düşünülerek ayarlanmıştır.
Tasarımı yönlendiren bir başka temel hareket noktası da; elimizde hangi kaynakların ne olduğu ve bu kaynakların ihtiyaçlar doğrultusunda nasıl kullanılacağı idi. Sosyal etkileşim ağı içinde, bulunduğu ortamın, koşulların bilincinde paylaşılabilir, aktarılabilir ve sürdürülebilir bir sorumluluk anlayışının bilincinin önce tasarımdan başladığına inanarak; doğal veriler ile yapay eklenecekler arasında sürdürülebilir bir ilişki tanımlanmaya çalışılmıştır.
Genel yerleşim ve planlama, arazinin iki temel kotu gözönüne alınarak yapılmıştır. Alt kotta yer alan alan, akademi yapısı ve açık spor alanlarını kapsarken; üst kotta, kente ve yola yakın olan kısım park ve açık alan düzenlemelerine ayrılmıştır. Her iki kısmı da birbirine bağlayan ara bölüm ise her iki tarafa hizmet eden bir buluşma noktası, açık alan faliyetlerini kapsayan bir meydan olarak ele alınmıştır. Araç yollarının genel yerleşim ile ilişkisi; özel otomobil-otoparklar-servis araçları (ambulans, itfaiye, kamyon, vinç vs.); bisiklet ve yaya yolları, toplu ulaşım noktaları, çöp araçları gibi araçlara göre organize edilerek farklı acil durum ya da akitivite senaryolarına uygun hale getirilmişlerdir.
Bu merkezin, ‘eğitim’i sadece aktarılan bilgi olarak değil; mekânı, sosyal yaşantısı ile bir bütün olarak gören, bir ‘ortam’ olarak kavrayan anlayışın sonucu olduğunu söyleyebiliriz.
Alana eklemlenen her ürünün, kendisi dışında çok amaçlı olarak birbirlerini de bir bütün içinde tamamlıyor olması, benzer nitelikler ve ortak bir düşünce ile konumlandırılması temel tasarım hedeflerinden biri olmuştur.
Park alanı düzenlemesi de dahil; genel peyzaj karakterine ve algılarımıza ilişkin öngörülerimiz, doğal ve yapay sınırlar arasında dolaşan, tasarlanmış ama doğal bir topografyanın parçası olan yapılar, mekanlar, kullanımlar ve deneyimlere odaklanmıştır. Orada olma isteği ve zaman geçirme olanaklarını arttıracak ve sosyal etkileşimle çoğaltılabilecek mekansal ilişkileri üretmek paralelinde o yerin doğal verilerinin mümkün olduğunca nasıl kullanılabileceği de bu araştırmaların önemli bir parçasını oluşturmuştur.
Alanın bütününden yapı ölçeğine kadar aranan bu anlayışın kullanıcılara dayatılan değil, hissedilen bir düzen olarak nasıl tasarlanacağı, nasıl sürekliliğini kaybetmeyeceği, tasarım sürecine etki eden önemli sorulardan biri olmuştur.
Doğal elemanlar, bitkiler, görsel ve duyulara hitap etmekten öte, alanda pek çok duruma göre farklı görevler ve özellikler içermektedir. Bunlar yapay elemanlar ile bir bütün olarak bazen mekansal, görünmeyen ilişkileri ile bazen altyapıya destek veren, bazen de duyularımızı harekete geçiren deneyimler yaratabilirler; ekolojik filtrasyon yapan, doğal döngülerle yaz-kış, güneşin hareketi, mevsimlere göre değişken, renk, koku farklarıyla, gölge ışık etkileri ile, boyutları ile mekan tanımlayan, görsel ya da fiziksel ayırıcı ve sınır yaratan, ‘su’ ile ilişkilerde, su tutucu, yer yer kökleri ile doğal filtrasyon yapan, yer yer gürültü tutucu, örtücü özellikler içerebilirler.
Başta da belirttiğimiz gibi yapay ve zorunlu oluşturulmuş bir peyzaj örtüsü yerine mümkün olduğunca kent-kır arakesitinde doğal kalabilen, karakterini sürdürebilen bir örtü düşünülmüş, yoğunlukla yerel bitki kullanılmaya çalışılarak doğal örtünün alan içinde kolay uyum sağlayabilen ve gelişebilen yaşamsal süreklilik içermesine olanak sağlanmıştır.
Bir peyzaj örüntüsü oluşturan yapısal ve doğal elemanlar kendi aralarında sınır ilişkileri üreterek örtü içinde bir çeşitlilik oluştururlar: araç, yaya, hem araç hem yaya hareketinin olduğu yerler otoparklar, yürüme yolları, doğal yüzeylerle karşılaşmalar, mekansal olarak bazen görsel bazen fiziksel sınır yaratan ağaç ve bitkiler, bazen meydanlar, futbol sahaları gibi büyük boşluklar, yer yer üzerine oturup dinlenilen alçak duvarlar, bazen yanından geçilen yüksek duvarlar gibi. Bu örüntü, bazen gölge yaratan, bazen rüzgarı kesen, bazen gürültü bariyeri görevi gören, farklı kokuların eşlik ettiği pek çok deneyim ve yolculuğu barındırır.
Alanın geneline bakıldığında birbirinden hem farklılaşan hem de birbirini tamamlayan bu 3 alanın ortak bir tasarım dünyasının parçası olarak ele alınması, bu dünyanın o ortamda yer alacaklar için baskın, kendini dayatan bir belirleyici olmasından çok; arka planda kalan, hissedilerek kavranan bir parça-bütün düzenine sahip olması ve buradaki yaşantının kendini nasıl geliştirip, çoğalatabileceği; tasarım sürecinin belki de en hassas yaklaşılan konuları olmuştur.
Görünmek ve kendini göstermek üzerine odaklanan nesne-bina merkezli mimarlıktan kaçarak, daha az görünür olmak; arkasında son derece teknolojik, zengin ve güncel bilgiler barındırmasına karşı Lüleburgaz ölçeğinde mütevazi olabilen ve yerine ait olmaya çalışan bir mimarlık için çok çaba harcadığımızı söyleyebilirim.
Düşüncelerimizin proje ve mimari ürüne yansıması konusunda bize bilgi, görgü ve fikirleri ile katkıda bulunan, cesaret veren, Sayın *Emin Halebak’a teşekkür ederiz.
Boğaçhan Dündaralp, mimar, ddrlp
*Lüleburgaz Belediye Başkanı
LYFA künye
Proje Adı: Lüleburgaz Yıldızları Futbol Akademisi/LYFA
Proje Yılı: 2010
Yer: Lüleburgaz-Kırklareli
Alan Yüz Ölçümü: 79.500 m²
Kapalı alan: 6.350 m²
İşveren: Lüleburgaz Belediyesi
Tasarım Ekibi: Boğaçhan Dündaralp, Berna Dündaralp, A. Burcu Köknar, Lale Ceylan
Statik Projeler: Tektaş Mühendislik, Büro İstanbul
Mekanik Proje: Akım Mühendislik
Elektrik Proje: Vis Mühendislik
yayın sayfalarını pdf olarak okumak/indirmek için tıklayınız.
2011/05: football academy / LYFA
Ağustos 1, 2011 § Yorum bırakın
2011/05: parçalayarak birleştirmek / LYFA / proje
Ağustos 1, 2011 § Yorum bırakın
2010/12: imkanmekan / tersane / urbanruler
Temmuz 31, 2011 § 2 Yorum
2009/09: denizli belediyesi hizmet binası ve çevresi mimari yarışması / mansiyon / proje
Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın
2009/05: “ddrlp’ nin projeleri” / proje
Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın
2009/04: yapıda ekoloji / fab-tek eco³ / proje
Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın
2008/12: balıkesir mimarlar odası / sunum-söyleşi
Temmuz 28, 2011 § Yorum bırakın
2008/10: mimarlığın ar-ge’ si / söyleşi
Temmuz 28, 2011 § Yorum bırakın
2008/08: imkanmekan tersane / urbanruler
Temmuz 28, 2011 § Yorum bırakın
“2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’na sunulmak üzere, İmkanmekan tarafından gerçekleştirilen atölye çalışması, Camialtı Tersanesi’nin var olan potansiyelleri üzerinden küçük müdahalelerle dönüştürülmesine odaklanıyor.” -imkanmekan
urbanruler
kamusal mekanda ölçek deneyimi
T: Büyükbaba bak! Şuradaki vincin de yüksekliği neredeyse 60 metre !
B: Evet, yaklaşık 20 katlı bir bina yüksekliğinde, yanımızdaki bina yüksekliğinin neredeyse ikibuçuk katı…
T: Bu bina ne kadar kocaman, oysa vinç 170m uzaktan bakınca hiç o kadar kocaman görünmüyor. O zaman binanın arkasındaki vinçle bu vinç aynı yükseklikte olabilir. Bana ilk bakışta uzaktaki daha küçük gibi gelmişti…
B: Evet uzaklık ve perspektif bizim algımızı yanıltabilir. Çevrendeki binaları, yolları buradaki gibi ölçme aracı olarak kullanabilirsin.
T: Büyükbaba, normal bir insanın bir adımının 63 santim olduğunu, ama ben çocuk olduğum için adımımım daha küçük olacağını söylemiştin ya ?
B: Evet ?..
T: Yani; ben şimdi vince kadar adımlarımı saysam, adım sayımı 170’e bölsem, kendi adımımım kaç santim olacağını bulabilirim değil mi ?
B: Harika! Çok çabuk kavrıyorsun.
T: Sonra da vinç’le şuradaki bina arasını adımlayıp, vinçten ne kadar uzakta olduğunu bulalım mı ?
_ “imkanmekan/urbanruler”
_ “imkanmekan/tersane”
“urbanruler” proje görselleri is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.
2008/03: kentsel konteyner / urbanecopolis
Temmuz 28, 2011 § Yorum bırakın
2007/01: kent göçebeleri / urban nomads
Temmuz 27, 2011 § 1 Yorum
2006/08: NP12 evleri / proje
Temmuz 21, 2011 § Yorum bırakın
2006: X. ulusal mimarlık sergisi ve ödülleri / NP12 yapı dalı başarı ödülü
Temmuz 21, 2011 § Yorum bırakın
2005/09: europan 8 / yarışma projesi
Temmuz 21, 2011 § Yorum bırakın
_ urbanfugue projesine ait paftaları .pdf formatında görmek için tıklayınız.
“urbanfugue” proje dosyası is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.
2005/07: NP12 evleri / proje
Temmuz 20, 2011 § Yorum bırakın
2005/06: NP12 houses / project
Temmuz 20, 2011 § Yorum bırakın
2004: 9. ulusal mimarlık sergisi ve ödülleri / NP12 evleri / proje dalı adayı
Temmuz 20, 2011 § Yorum bırakın
2004/08: evsiz ev / THBB ödül adayı
Temmuz 18, 2011 § Yorum bırakın
“Türkiye’ de iyi şeyler de oluyor.”
_ medya içeriğinin tamamını .pdf formatında görmek için tıklayınız.
2004/09: NP12 evleri / proje
Temmuz 18, 2011 § Yorum bırakın
2004/06: NP12 evleri / proje
Temmuz 18, 2011 § Yorum bırakın
SABİT KUTULAR, DEĞİŞKEN YAŞAMLAR…
‘Konut’; bugün, güncel üretim ilişkileri içinde ticari bir ürün haline gelmiş olma hali ile yaşam arasında sıkışmış bir tasarım nesnesi olarak karşımızdadır. Temel soru, bu karmaşık ve tasarlanmaya başlamadan önce size pek çok veriyi istemeseniz de kaçınılmaz olarak dayatan olguyla nasıl yüzleşeceğinizdir.
Np12 evleri de bu yüzleşmenin bir ürünü olma çabasında, bir arayıştır. Uygulaması tamamlanıp, hayata karıştığında bize başka yanıtlar da üretecek bir arayış…
Evler ile ilgili, firma* bünyesindeki pazarlama ve uygulama ekipleri tarafından belirlenmiş çok net beklentiler vardı; bunlardan biri standart, bir tipe indirilmiş, hitap edecek kesimin yaygın beklentilerine yanıt verecek m² ve kat planlarına sahip 6 ikiz villa, diğeri; işin sahibi firma tarafından geliştirilen, konutların hızla üretilip hayata geçmesini sağlayacak prefabrik bir yapım sistemi (fab-tek®**) ile uygulanması idi. Ayrıca zorunluluklar vardı: Arazinin özel durumundan kaynaklanan, anıtlar kurulu tarafından belirlenmiş zorunluluklar; kitle boyutları, kırma çatı zorunluluğu vb…
Gözlemlenen deneyimler bize konut gibi özel bir yapının özellikle de kent yaşamı içinde kişiden kişiye, aileden aileye çok farklı ihtiyaçlar doğurduğu ve bu ihtiyaçların da mekan kullanımlarını farklılaştırdığını göstermektedir.
Bu sebeple tek tipleştirilmiş ticari konut, hele alım gücü yüksek kitlenin elinde çok rahat deforme edilerek, çoklukla da eklenerek, büyütülerek yaşama uydurulmaya çalışılıyor.
Bu beklentiler, zorunluluklar ve gözlemler bir tasarım problematiğinin çözümünde nasıl ele alınmalıydı?
* Yapı Merkezi Şirketler Grubu (Yapı Konut, Yapı Merkezi inşaat San. ve Yapı Merkezi Prefabrikasyon A.Ş.)
** Yapı Merkezi Prefabrikasyon A.Ş. tarafından geliştirilen yapı sistemi
Tasarım;
Tasarımın belirleyicisi olacak sorular; yapıma dair olanla, yaşama dair olanın ilişkilenme kurgusuna odaklanıyordu.
Nasıl bir sabit olmalı ki; hem standart, hızlı üretime olanak tanıyacak, hem de kullanıcısının belirsizliğinden kaynaklanan farklı yaşam biçimlerine değişken olanaklar yaratacak ?
Çözüm;
yapıma dair olan, sabit leştirilerek değişmeden tekrar edebilen (iç-dış, doluluk-boşluk gibi yapısal özellikleri standartlaştırılmış…) bir kutuya dönüştürüldü. Bu sabit dışta değişmez fiziksel özellikler gösterirken, içte tercihlere bağlı farklı iç yaşamlar oluşturmaya olanak tanıyan yani değişken olanı mümkün kılacak özelliklerde tasarlanmıştır.
Değişken olanın sabit olanın özellikleri üzerinden üretilmesi, özgürleştirmenin kısıtlamalar ve sınırlamalar aracılığı ile üretilmesi tasarım sürecinde kaçınılmaz olarak doğmuştur.
Değişken olanın oluşturulması ortak amacını ( kendi fonksiyonlarını yerine getirme dışında ) taşıyan tüm bileşenler ( mekan, taşıyıcı kabuk, mekanik ve elektrik bileşenleri ) bir bütünün eş zamanlı tasarlanmış bileşenleri olarak ele alınmışlardır.
Nasıl ?
Sabit, fab-tek®* yapı sisteminden oluşan taşıyıcı bir kutu ve ona eklemlenen çelik ve ahşap bileşenlerden oluşur. Kabuğu iki konut birimine ayıran ortak duvar, tesisat duvarına dönüşerek ayırıcı olduğu kadar ortak ve birleştirici bir fonksiyona olanak tanır. Kabuk üzerindeki tüm yapısal boşluklar (tesisat şaftları boşlukları da dahil) olası kat planı alternatiflerine uygun biçimde sabitlenmiştir. Aynı çalışma döşemeden ısıtma içinde yapılmış, olası kat planı alternatifleri üstüste çakıştırılarak döşemedeki duvar izleri ve döşemeden ısıtma modülasyonları sabitlenmiştir. Bu sayede bazen yaşama, bazen yatak odası, bazen banyo olan hacim, fonksiyon değişse de ısıtma tesisatı istenilen konforu sağlayabilmektedir.
Değişken konut iç fonksiyonları sıhhi tesisat gerektiren hacimler ve yaşam mekanları olarak ayrışırlar. Her kat planında tesisat duvarı ile ilişkilendirilen ıslak hacimler, büyüklük ve sayı olarak bu duvar ile sınırlı bir esneklik kazanırlar. Tesisat duvarı içinde müdahale edilebilir sabit şaftlar oluşturularak ıslak hacim imalat ve kullanımında kolaylıklar sağlayacak standartlar geliştirilmiştir. Islak hacimlerin kabuğun sağır iç yüzeyinde toplanması, dış mekanlara açık yüzeylerin farklı ihtiyaçlara göre bölünebilen yaşam alanları olarak kullanılmasına da olanak tanımaktadır. Benzer bir yapı, yaşam alanlarına hizmet edecek elektrik altyapısında da kurulmuştur. Şaftlar , yapısal boşluklar ve boş kanallar bırakılarak zaman içindeki farklı taleplere de karşılık verebilecek bir altyapı oluşturulmuştur.
Her kat planı , yapının sabit kabuğu tarafından belirlenen prensipler içinde farklılaşabilme özelliği olan yaşam alanlarına dönüştürülmüştür.
Bu kutu, değişkenleri var edecek bir sabit olarak tasarlarken Fab-tek® yapı sistemi’nin özellikleri ile tasarlanmıştır. Kutuyu oluşturan tüm duvarların taşıyıcı sisteme dönüştüğü, kaplama gibi zorunluluklar içermeyen, yapısal boşluklarının yapı fiziği ve tesisat birimleri için kendiliğinden avantajlar yarattığı, hızlı uygulama özellikleri içeren Fab-tek® sistemi, bu anlamda sabit olanın tektonik kurucusu olarak ele alınmıştır.
Sabit ve Değişken özelliklerden oluşan yapı, 2 etap olarak uygulanmaktadır. 1. etap yapının sabitlerinin uygulayıcı firma tarafından yapıldığı aşamayı, 2.etap da müşteri tarafından belirlenen değişkenlerin müşteri tarafından seçildiği, ister kendisinin başka bir mimar aracılılğı ile isterse de uygulayıcı firma aracılığı ile iç yaşamını biçimlendirebildiği aşamaları kapsar. Burada projenin mimarı olarak kendime sorduğum soru şu oldu;
“mimar olarak nereye kadar geri çekilmeliyim?”
Proje bağlamında yanıt tasarım sürecinde neredeyse kendiliğinden oluştu:
“ değişkenleri olanaklı kılacak olanı ve onun imkanlarını yaratıncaya kadar…”
NP12 evleri bugün;
6 değişmez kabuk, 300 farklı konut alternatifi ve içereceği 12 farklı yaşantı ile kendi serüvenini başka deneyimlere dönüşterecek bir arayışın ürünü olarak hayata geçmekte…
2004/05: mimarın kendi yapısıyla hasaplaşmasına bir örnek / yapı okuması
Temmuz 18, 2011 § Yorum bırakın
FENERYOLU SABİT PAZARI BAĞLAMINDA BİR YAPI OKUMASI
Yazı, 2000 yılında tasarımı ve uygulaması tamamlanmış bir yapının kendisi (bölge 3) ve çevresi ile kurduğu ilişkinin, bugün mimarı tarafından yeniden okunmasını içermektedir.
Tasarlanmış olan üzerine…
2000 yılında, Feneryolu sabit pazarının Bağdat Caddesi tarafındaki giriş bölgesini de içeren park ve çevre düzenlemesi uygulaması tamamlanmış ve yeni bir bağlam yaratmıştı.Tasarımı Nevzat Sayın tarafından yapılan bu düzenleme, eski yol aksını (divan yolu aksı) yeniden canlandırmak yerine, bugünün Bağdat Caddesinin hareketinin doğurduğu ilişkiler referans alınarak tasarlanmıştı. Park düzenlemesi, sabit pazarın cadde ile ilişkisine yeni bir boyut katmıştı. Sabit pazar (bölge1) girişi önündeki meydan ve çay bahçesi (bölge 2) ile de yapılı çevredeki yaşantıda bir dönüşüm yaratmıştı.
Birkaç ay sonra sabit pazarın arka giriş bölgesindeki eski tuvaletlerin (bölge3) yıkılarak yenilenmesi gündeme geldiğinde genç bir mimara ilk yapısını uygulama fırsatı doğmuştu.
Bölge 1 ve 2’nin yarattığı yeni bağlam, sabit pazarın arka girişinde yer alacak bu yapıyı bir tuvalet yapısı olmasının dışında ele alınmasını zorunlu kılıyordu. Tasarım sorusu; yapılacak yapının, değişen bağlamın bir parçası olarak onu nasıl tamamlaması gerektiği üzerine kuruluyordu. Bu sebeple projeyi oluşturan yapısal öğeler, park düzenlemesi ve pazaryerinin belirleyici malzemelerinin klonlanarak projede yeniden birleştirilmesi yoluyla, çevre-mekan ilşkilerindeki örüntü dilinin sürekliliğinin bir parçası olarak ele alındılar.
Yaşanmış olan üzerinden…
Bir bağlamın parçası olma, onu tamamlama çabası, tasarım olarak kendisini proje aracılığı ile gerçekleştirmişti. Yapı, sabit pazarın 2. girişi olarak, bölge1 ve 2 deki izleri fiziksel olarak taşıyarak o sürekliliğin bir parçası olma derdini yapısal olarak kurmuştu.
Bugün uygulamanın tamamlanmasının üzerinden 4 sene geçti. Yapının mimarı olarak yapıya bugün tekrar baktığımda, tasarım kurgusunu var eden o ilişkilerin tümüyle koptuğunu görebiliyorum. Bu durumu gözlemlediğim ilk anda yaşadığım şok, sonrasında yerini bir sorgulama ve değerlendirmeye bıraktı. Yapının kamusallaştıktan sonra kendi aidiyetini yitirişi nasıl değerlendirilmeliydi?
Mimarın kendi yapısındaki değişiklikleri kendi nesnesine yapılan bir saldırı olarak algıladığı bir ortamda yaşayan bir mimar olarak, onu yok saymak, reddetmek yerine onun üzerine gitmenin, bana öğreteceklerinin peşinden koşmanın, bilme ve yapma alanımı genişleteceği inancıyla bu durumu sorgulamaya çalıştım.
Bu durum öğrenilmiş tasarım pratiğinin güncel olan karşısında yetersizliğini mi gösteriyordu?
Yoksa tasarımın yapay kurgusu, yaşanan tarafından kabul görmemiş, ona dahil olamamış mıydı? Yapı, yeni ilişkiler ağının bir parçası olarak kendini kurarken mevcut ilişkiler ağını görmezden mi gelmişti? Tasarımın, bir kurgu yaratmak ve onu hayata geçirmekten öte bir şey olduğunun bir ispatı mıydı? Biz mimarların fonksiyon dediği şey ile yaşantının dinamik ihtiyaçlarının karşılığının birbirinden çok farklı şeyler olduğunu mu bize anlatıyordu? Yoksa kamusal olanın dönüştürücü doğasını tasarımın bir parçası olarak ele almak gerektiğini mi?…
Sorular biribiri üzerinden arttırılabilmekte…
Bu sorgulamaların çıkarımları üzerinden iki durumun üzerinden tekrar geçmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Birincisi, kentin kamusal yüzünün kendi ilişkiler ağını dinamik olarak yenilemesi karşısında tasarımdan anladığımız şeyin kavrayış alanını genişletmeye ve yeni kavrayış biçimleri oluşturmaya ihtiyaç olması durumu…
İkincisi, mimarın her an bozulabilir korkusuyla yapısını sürekli denetlemesi ya da bozulmuş olanı reddetmesi yerine; yapının yaşayan ve değişen bir şey olduğunu kabul etmesi ve buna direnmenin de faydasız olduğunun farkında olması durumu…
Ancak bu durumu bir teslimiyet olarak değil; tersine, bu farkındalığın yapıyı ele alışa önemli katkılar yapacak bir bakış ve ihtiyaç olan o kavrayış alanını da genişletmenin araçlarından biri olarak görmek gerekmektedir.
“Gerçek, kurgudan daha acayiptir. Çünkü kurgu olabilirlikleri gözetmek durumundadır; gerçeğin öyle bir zorunluluğu yoktur.” MARK TWAIN
2004/01: malzeme ile tasarlamak / portfolyo
Temmuz 17, 2011 § Yorum bırakın
Malzeme ile tasarlamak
Yayına hazırlanan 4 projenin ortak özelliği; tasarımcının, tasarım verilerinden hareket ederek ortaya koyduğu tasarım problematiklerine tanımlı malzemeler ile çözüm arayışıdır. Tasarımcı, bir tasarım verisi olarak daha işe başlamadan tanımlanan bu malzemeleri, kısıtlayıcı veriler olarak değil, aksine tasarımın olanaklarını arttıran birer araç olarak nasıl kullanılabileceğini araştırmayı hedeflemiştir. Küçük ölçekli projelerdeki bu arayiş; ürün, tasarım süreci ve tasarımcı arasında bir ilişki biçimi ortaya çıkarmıştır. Tasarımcı, bu süreçleri paylaşırken, anlattıklarını da yapım süreçleri, konstrüksiyonlar, detaylar üzerinden kurarken, şu soruyu kendine sürekli sormaktadır:
“Tüm bu çaba ne için?”
Tasarımcı, bu sorunun yanıtını kendinden daha iyi anlatacağına inandiği bir alıntıyla vermek istemektedir:
“Araba tekerleğinin göbeğine otuz parmak bağlıdır:
Tekerleği kullanışlı kılan bu parmaklar arasındaki boşluklardır,
Kili yoğurur içini oyar çömlek yaparsın:
Çömleği kullanışlı kılan içindeki boşluktur.
Oda, kapı ile pencere boslukları bırakılarak yapılır:
Odayı kullanışlı kılan bu boşluklardır.
Onun için: varolan senin olur,
Kullanışlı kılansa varolmayandır.”
lao tzu / tao te ching
bogaçhan dündaralp