2009: arredamento kapak / ortaya

Temmuz 30, 2011 § Yorum bırakın

_ devamı için tıklayınız.

Bu metinler;  bir grup mimar, sosyolog, akademisyenin ‘ortaya’ adlı mail grubunda yer alan tartışmalarından derlenmiştir. Tartışmalar,  Nuray Togay ve Özlem Berber tarafından editoryal bir süreçten geçirilerek ‘www.ortaya.com’ için .pdf formatına getirilmiş ancak yayınlanamamıştır.

2009: arkiv / ortaya

Temmuz 30, 2011 § Yorum bırakın

_ devamı için tıklayınız.

Bu metinler;  bir grup mimar, sosyolog, akademisyenin ‘ortaya’ adlı mail grubunda yer alan tartışmalarından derlenmiştir. Tartışmalar,  Nuray Togay ve Özlem Berber tarafından editoryal bir süreçten geçirilerek ‘www.ortaya.com’ için .pdf formatına getirilmiş ancak yayınlanamamıştır.

2009: beşiktaş balık pazarı / ortaya

Temmuz 30, 2011 § Yorum bırakın

_ devamı için tıklayınız.

Bu metinler;  bir grup mimar, sosyolog, akademisyenin ‘ortaya’ adlı mail grubunda yer alan tartışmalarından derlenmiştir. Tartışmalar,  Nuray Togay ve Özlem Berber tarafından editoryal bir süreçten geçirilerek ‘www.ortaya.com’ için .pdf formatına getirilmiş ancak yayınlanamamıştır.

2009: müzik ve mimarlığın kompozisyon bağlamında incelenmesi / hakan deniz özdemir / tez-röportaj

Temmuz 30, 2011 § Yorum bırakın

_ tez içinde yer alan röportaj metnini .pdf formatında görmek için tıklayınız.

2009: prosteel öğrenci yarışması / jüri

Temmuz 30, 2011 § Yorum bırakın

_ etkinlik hakkında bilgi almak için tıklayınız.

2009/11: kent ve mimarlık günleri / londra_istanbul

Temmuz 30, 2011 § Yorum bırakın

The Architecture Foundation, Londra – İstanbul Uluslararası Değişim Programı
İstanbul’daki Genç Mimarlık Ofislerinin Karşılaştığı Zorluklar ve Fırsatlar
Değişim Programının tanıtımı: Elias Redstone (The Architecture Foundation)
Tartışma: Aslı Kıyak İngin, Boğaçhan Dündaralp (ddrlp), Nilüfer Kozikoğlu (Tuşpa NK)
Moderatörler: Pelin Derviş – Ömer Kanıpak

Tartışma Paneli – 1. Oturum
Tasarım ve Suç: Kentsel Müdahaleler ve Mimarın Pozisyonu
Tartışma:
Emre Arolat (EAA), Özgür Bingöl (GB), Arno Brandlhuber (Brandlhuber b&k+),
Boğaçhan Dündaralp (ddrlp), Ertuğ Uçar (Teğet)
Moderatör: İhsan Bilgin (Profesör, İstanbul Bilgi Üniversitesi)

_ etkinlik ile ilgili arkitera.com haberi için tıklayınız.
_ etkinlik programı için tıklayınız.
_ etkinlik bitiş-değerlendirme haberi için tıklayınız.
+
_ “londra_istanbul değişim programı paneli”

2009/11: istanbul_londra / değişim programı

Temmuz 30, 2011 § Yorum bırakın

“London_Istanbul Exchange Announced”

_ etkinlik ile ilgili arkitera.com haberi için tıklayınız.
_ Architecture Foundation duyurusu için tıklayınız.
_ etkinliğe katılacak olan gruplar hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

2009/11: imkanmekan / karaköy

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın

‘Kent’e Miyopik Bakış;

 “Kent çağında yaşıyoruz. Kent bizim için herşey demektir-o bizi tüketiyor, biz de bu yüzden onu yüceltiyoruz.”   Onookome Okome

İçinde yaşadğımız çağda keşif bekleyen yeni hazinemiz: kent…

Tasarım ve planlama disiplinlerinin çoğunlukla makro planlama ve kentsel tasarım ölçekleri ile baktığı kentler, mikro ölçekte yeni bir  dünya vaad ediyor.  Nasıl bir dünya bu ? içinde yaşadığımız, gündelik ilişki ve etkileşimlerimizden  türeyen, çıplak gözle , bedenle ve insanla hemen deneyimlenen bir dünya… Bu dünya ile ilgilenenler ona mikro şehircilik (micro urbanizm) diyor.

Kent ‘ilişki’ üretir. Mikro şehircilikte,  mikro kamusal mekan ölçeğindeki  bu ilişkiler değil, ilişkiler arasındaki bağlar önem kazanır.  Varolan ilişkileri dönüştürecek, onları yeniden tanımlayacak olan… Bugün, bu ilişkilerarası bağlar, farklı disiplinlerce, disiplinlerarası ilişkilerle, farklı aktörler ve onların işbirliğinde araştırılmaktadır. Burada potansiyelleri keşfedip işaret etmek,  kentlilere bedenleri aracılığı ile kendi mikro mekanlarını üretebileceklerini hatırlatmak  gibi ‘eylemler’ söz konusu…  Kentlinin kendisi dışında olup biten, makro planlarla, politikalarla dayatılan ’kentsel kararlara’ ve ‘kentsel sterilleştirme’ eylemlerine  karşı kendi varlığını kentte inşa edebileceği, ilişkilendirebileceği, bazen ilişkileri çoğaltacak ‘motivatör’ bazen de ilişkileri hızlandıracak ‘katilizör’ roller üretmek burada olanaklı…

Pek çok disiplin ve kentli  bu anlamda ‘kent’ üzerinden kendine eylem ve ilişki alanı üretebilir. Kentin çeşitli bireyselliklerin bir yığını olduğu düşünülürse, bireyler arasındaki ‘mikro kentsellik’ nedir? Nasıl oluşur ? ‘Mimar’ olarak bu konuya nasıl bakababiliriz ? sorularını sormamız gerekiyor .Bu sorulara yanıt ararken mimarlığa yönelik becerilerimiz ve elimizdeki araçlar bu potansiyelleri keşfedebilmemizde yardımcı olacaktır. Bu bağlamda ‘imkan_mekan’  Karaköy Atölyesi;  henüz istanbul’da hayatımıza yalnızca sanat projeleri  ile sızmış olan, gündelik hayat pratiklerimizde  yeterince yer bulamayan, kent ve kentlinin yeni deneyimler üzerinden  birtakım olanakların farketmesini  sağlayacak, kamunun yaratıcılığını arttıracak arayüzler ve alternatif akılların oluşmasına yardımcı olmasını sağlayacak çok önemli  bir fırsat sunmaktadır.  Bu nedenle,  atölye ürünlerine “anlamak, açığa çıkarmak, görünür kılmak, yeniden ilişkilendirmek…” gibi kavramlar çerçevesinde yeniden bakmak, bu ölçekte araştırdığımız sorularımız için zihin açıcı olacaktır.

“Yeni manzaralar keşfetmek yerine yeni gözler geliştirmeliyiz.”  Marcel Proust

Boğaçhan Dündaralp, ddrlp

_ “imkanmekan/karaköy”
_ imkanmekan tarafından hazırlanan “karaköy atölyesi kitapçık” için tıklayınız.

2009/11: spirit of architectonics / workshop

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın


_ atölye posterini .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ atölyeden fotoğraflar için tıklayınız.

2009/11: çarşamba buluşmaları / 2010 avrupa kültür başkenti ajansı

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın

“İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, Çarşamba Buluşmalarında bu kez “Meydanların Hali Pür Melali” başlıklı yuvarlak masa toplantısına mimar Boğaçhan Dündaralp’i konuk ediyor.”

Tarih: 25 Kasım 2009
Saat: 17.00-19.00
Yer: İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, İstiklal Caddesi Atlas Pasajı
 Çarşamba Buluşmaları herkesin katılımına açık olarak gerçekleşmektedir.

Meydanların Hali Pür Melali
Meydanlar ve neo-klasik tasarımın çözülüşü üzerine:
Boğaçhan Dündaralp

Neoklasik kamusal mekân, bir bakıma kendi dışındaki kenti devşirerek, düzenleyerek resmi alanı kurguladı ve geriye kalanı da “özel alan” haline getirdi. Kamu işlevleri de 19. yüzyılda kenti dönüştüren teknokratik müdahalelerle kurumsallaştı. Günümüzün kamusal mekânında bu işlevler birbirinden tamamen ayrıştı. Bugün teknokratik tasarım modeli kamusal alanın fragmantasyonuna yol açıyor ve neoklasik kamusal mekân çözülürken, bir bakıma kendi tasarımsal biçimini yeniden üretmeye devam ediyor.

Şimdi bugün kamusal alana yapılan müdahale biçimini yeniden yapılandırmak için sorulan sorular şunlar: Bu ayrışmış işlevlerin ilişkisel bir modele taşınması nasıl mümkün olur? Aynı zamanda farklı öncelikleri, kurumsal katmanları, kamu kavramı temsilleri olan, daha ilişkisel geliştirilen programları profesyonel anlamda öznelliklere açmak nasıl mümkün mü?

Avrupa Kültür Başkenti programı ele aldığı projelerde bu açıdan İstanbul’da yenilikçi bir deneyime örnek oluşturabilecek mi? Bu toplantıda kamusal mekânların tasarımı açısından Karaköy ve Eminönü meydanları ölçeğinde mekân kurgusunun zamandizisel olarak yapılan müdahalelere bakılarak analiz edilmesi ve yorumlanması; bu değerlendirmelerden hareketle bugün AKB programı içinde nasıl bir gelişme sağlanabileceğinin tartışılması hedefleniyor.

_ etkinlik haberi için tıklayınız.

2009/11: ARCH+ 195 istanbul / prison break ve röportaj

Temmuz 29, 2011 § 1 Yorum

_ medya içeriğini .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ “prison break/boğaçhan dündaralp” metnini .pdf olarak görek için tıklayınız.
_ röportaj metnini .pdf formatında görmek için tıklayınız.
+
_ “ARCH+ 195 arşivi”
_ arşivden “prison break/boğaçhan dündaralp” metni için tıklayınız.
_ arşivden dergi içeriğindeki tüm metinlere ulaşmak için tıklayınız.
_ ARCH+ 195 ile ilgili arkitera.com’ un editörler ile söyleşisi için tıklayınız.

Creative Commons License
“Prison Break” metni is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.

2009/10: yaratıcılık, yaratıcı mekanlar ve kent / panel

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın

2009/09: denizli belediyesi hizmet binası ve çevresi mimari yarışması / mansiyon / proje

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın

_ proje hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
_ etkinlik haberi için tıklayınız/arkitera.com
_ yarışma ile ilgili açılan arkitera/forum başlığı için tıklayınız.

2009/09: lusid / değerlendirme

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın


“ Yaşam,
yüksek anlamlılık yüklü ender tek anlardan, ve bu anların olsa olsa gölge görüntülerinin çevremizde gezindiği, sayısız anlardan oluşur. Sevgi, bahar,her güzel ezgi, dağlar, ay, deniz- her şey ancak tek birkez tam yürekten dilegelir: bir biçimde , söze tam olarak hiç gelebilirlerse. Çünkü birçok insan bu anları hiç yaşayamaz; onlar, gerçek yaşam senfonisinin araları ve duruşlarıdır.”

Nietzsche(1878)

Lusid* için;

KESİT  1  /  10  temmuz saat 14.11 İTÜ- Taşkışla 203 / 2.hafta

“Bunaltıcı, sıcak bir gün; nemin stüdyoda hamam etkisi yarattığı, nefes almakta zorluk çekilen bir zaman dilimi… Yaklaşık 30 kişi stüdyo’da harıl harıl calışıyor. İlk haftanın/temanın ürünleri, paftalar ve maketler panoya asılmış; bir grup ortak makette çalışırken, diğer gruplar ya atolye yürütücüleri ile ya da kendi aralarında ‘boşluk’ temasını tartışıyor… Cumartesi yapılan ve yaklaşık 7 saat süren ilk tema ürün  tartışmalarının ve önceki gün yapılan tema sunuşunun yorumları aralarda geziniyor. Sıcak ve boğucu havaya rağmen stüdyoyu ve hepimizi saran bir başka enerji var ortamda…”

KESİT 2  /  24  temmuz saat 14.34  İTÜ- Taşkışla 203 / 4.hafta

“ Atölye, gizli gizli tüm okulu ele geçiriyor;  yalnızca 4 haftanın ürünleri ve çalışmaları degil, bütün stüdyo kooridorlara taşıyor. 4. tema: program.  Atölyedeki herkes masa başında hummalı bir kafa patlatma aralığında… Koridordan her geçen çalışmalara takılıyor, ardından da işlerin niteliği ile ilgili övgü dolu sözler… Akademisyen arkadaşlarımız “ bir dönemde bu kadar çalıştıramıyoruz bu çocukları, üstelik bunları bir haftada yapıyorlar, nasıl basariyorsunuz ? ” diye takiliyorlar bize… Biz de diyoruz ki; “ biz çalıştırmıyoruz, kendileri çalışıyorlar… Bu yaz sıcağında ve tatilde geceli-gündüzlü, okulda-evde çalışsınlar diye kimi zorlayabilirsin ki?”

Şimdi düşünüyorum: “ böyle bir ortam tasarlanabilir mi?“  diye…

Atölyenin bu bizi sarmalayan ve beş hafta boyunca bizi teslim alan o atmosferinin ne kadarı tasarlanmıştı?  Annemle yaptığımız kimya sohbetlerini  hatırladim;  “tepkimeye girecek uygun ölçüdeki bileşenler ve onlar için hazırlanmış uygun bir ortam ” üzerine olanları… Evet bunun için çok ciddi bir hazırlık yaptık… Öğrencileri  tek tek inceleyip, seçtik… Temalar, çalışma programı, ortamı,  davetli konuklar ve sunuları ile kalabalık bir atolye yürütücüsü kadrosundan, takviminden, bu ortamın yönetimine kadar… Kağıt üzerinde ne kadar eksiksiz, kusursuz bir plan yapmaya çalışsak, bir değil beş hafta aynı tempoda devam eden bu süreçte ne kadar çaba harcansa da kolay kolay oluşturulamayacak unsurlar var. Her türlü yorgunluğu bertaraf edecek olan  ilgi, merak, heyecan,  motivasyon ve çabaların ortaklığı, sürekliliği gibi…

Bu ortamın kimyasının sürekliliğini sağlayan, o atmosferi yaratan şey de buralarda gizli. Bu da  süreçte kendi kendini organize edecek olanın iç koşullarını  atölye boyunca inşa etti. Hatta oluşan o ortam, planlamadığım halde neredeyse bir ay boyunca ofisimi kapatıp orada var olmama neden olacak kadar güçlendi… Ve giderek bu güc öyle bir ivme ve değer kazandı ki,  atölye yürütücüleri olarak bizden başlayarak katılan herkesin kendini adadığı, çesitli fedakarliklarda bulundugu ve ortaklasa inşa ettigi bir ortama dönüştü… Bu ortam süreç icerisinde kendi dinamiklerini kurarken, bizim kurduğumuz çerçevelerin içinde kendi metinlerini oluşturdu. Uğruna feda edilen  şeyler karşısında ‘değer’ini katılanlar açısından hiç kaybetmeyecek bir ifade kazandı…

Bu zaman dilimi sayesinde, ya umursamazlık, ya da şikayetlerle dolup tasan mimarlık ortamında kendimizi soyutlayabildiğimiz bir dünya kurma fırsatı bulduk. (atölye isminin ‘lusid’ olmasi ve kent düşleri atölyeleri  içinde yer alması da durumla güzel örtüştü) İstenir ve çaba harcanır ise  birşeylerin yapılabileceğinin görünür kılınması ve bunun ‘dışarıdan’ algılanabilir hale gelmesi açısından, geçirdiğimiz atölye sürecinin  çok motive edici olduğunu düşünüyorum.

Atolyemiz ve paylaştığımız deneyim bize çok şey anlattı, anlatmaya da devam edecek; bunlar, mimarlar odası ile ilişkilerden mimarlık eğitimine, kalabalık ofis yönetiminden mimarlık bilgisine, yöntem ve araçlardan öğrencilerle birlikte hepimizin ürün haline dönüştüğü ‘mimar’ ve ‘insan’ olma durumuna kadar pek çok meseleyi kapsiyor diyebiliriz.

Şimdi biraz bu paragrafı açmak için isterseniz en başa dönelim, yani işin mutfağından başlayalım;

Her yaz olduğundan daha fazla staj başvurusu almıştık. Her yıl, CV ve portfolyo dışında niyet mektubu talep ederek, bu metinleri tek tek inceleyerek, değerlendirme yazıları yazarak zaman, iş ve mekana en uygun öğrencileri dahil etmeye çalıştığım bir yaz programı izliyorum. Bu yil bu sayı 80’i bulmuştu… Ve bu kadar çok ve nitelikli insanla ofislerimizde iş üretecek potansiyele de sahip olamadiğımız için bir süredir nasıl bir yol izlesek diye düşünüyordum.  Başta Sinan’la olmak üzere, kafalarımızdaki niyetlerin ortak noktalarini fark ettik ve yola hep birlikte çıkarak  konuyu birlikte formüle etmeye çalıştık. ‘Ofislerimiz dışında bunu nasıl organize edebilir ve hayata geçirebiliriz?’ sorusunu arkadaşlarımızla tartışmaya ve paylaşmaya başladık. Bu işin yer, zaman, para, organizasyon gibi ayrı bir süreci olacağı ve ayni anda ofis işlerimizi sürdürmemiz gerekeceği için, ne yapacağımızdan önce nasıl yapacağımızın koşullarını araştırmamız sartti. Sinan’dan gelen ‘Mimarlar Odasın’nın Kent Düşleri Atölyesi kapsamında yapalım mı ?’ önerisi üzerinde biraz kafa yorduktan sonra taleplerimizi ve teklifimizi bir çerçeveye oturtarak sunduk. Ve kabul edildi. Oda ile ilişkilerimizi sorgulayarak kurmaya çalıştığımız bu iletişim biçimi  dışarıdan olmaz gözüyle bakılan şeylerin olabileceğini görmemiz açısındanüzerinde ayrıca düşünmeye değer bir mecraya kapı açtı.

Yaklaşık 16 yıldır tanışık olduğumuz, paylaşımlarımızın ve dostluklarımızın öğrencilik yıllarındaki öğrenci buluşmalarından başladığı, zamanla ortak iş üretimleri ve mekan ortaklıkları yaptığımız, atölyeler ve buluşmalarda biraraya geldigimiz, farklı mimarlık okullarında  proje yürütücülükleri ve jürilikler ile ‘eğitim’ alaninda da birlikte calistigimiz mimar arkadaşlarımıza ‘atölyede bizimle beraber yürütücülük yapar mısınız ?’ diye sorduk. Onlar da gecmis ve diger deneyimlerimizde olduğu gibi bizi yalnız bırakmadılar. Baştan sona tüm sürece dahil oldular. Bu birlikteliği bizim açımızdan önemli kılan bir başka bir boyuttan bahsetmemde fayda var: Yurutucu olarak atolye bunyesinde yer alanlar, TMÖB (Türkiye Mimarlık Öğrencileri Buluşması ) gibi bağımsız ve sadece gönüllülük üzerine  kurulu, ‘birşeyler’ yapmak isteyenlerin sadece ‘biraraya gelmek’ gibi bir çaba gösterdiği, uygun koşulları birikte yarattığı bir deneyimi veya deneyimler silsilesini paylaşmış bir grubun uyeleri. Ve bu grup, koşullar ne olursa olsun heyecanla çevrelerinde arayıp bulamadıkları şeylere ilişkin sorular sormaya ve ayni coskuyla kendileri ve çevreleri için farklı bir çalışma anları üretmeye çalışıyor. Bu atölyede de bu anlamda ele almaya çalıştığımız pek çok konu vardı:

Temelde  tasarlanmış bir süreç olan atölye; fikren ‘büro stajı’ formatı içinde yer alacak beklentileri yeniden formüle etmeye dayanıyordu;

  • Mimarlık öğrencileri için  mimarlık eğitimi içinde kullandığımız yöntemlerin, yaklaşımların, bakışların farklı dış dünyalardan yaklasimlarla genişletilmesi;
  • Mimarlık eğitiminden farklı olarak bireysel süreçlerin grup çalışmaları içinde dönüştürülmesi;
  • Bireylerin kendi gelişim ve tasarım süreçlerindeki iletişim düzeylerini arttırararak, sosyal etkileşim boyutunun da tasarım süreçlerine dahil edilmesi;
  • Bir tasarım araştırma pratiği geliştimek; “bütün’ değil, ‘bütüne ait parçalar’ üzerinden kısa sürede yoğun üretim gerceklestirerek  ‘bütünün’ görmediğimiz yüzlerininin keşfine odaklanmak…”. Yani, tasarım süreçlerine ait bir takım refleksleri kırmak;
  • Mimarlık bilgisine ait kavrayışları zihinsel ve teorik olarak geliştirmek, ve bu kavrayis becerilerinin tasarım araçlarına aktarımını araştırmak;
  • Yönetim olarak yaklaşık 30 kişilik bir ofisin, bir ay gibi bir süre icerisinde bir araştırma grubu olarak herhangi bir konuyu ne kadar inceltebileceğini araştırmak… Buradan hareketle de, ofis  modellerine dair yeni bakışlar üretmeye çalıştık;
  • Üretilenlerin toplu halde masaya yatırılıp, çarpıştırılıp tartışıldığı, bakışların çoğaltıldığı ara aşamalar, değerlendirmelerle,  bir yoğunlaşma sağlamak;
  • Ve tüm bunları sadece atölye sonrasında değil, atölye sırasında da izlenilebilir, takip edilebilir, geri dönüşümleri alınabilir sergi, değerlendirme yazısı, video kaydı, fotoğraf, bilgi, dökümantasyon gibi belgelere dönüştürmek… Bu belgeleme, atölye dışındakilere aktarılmaktan çok, atölyenin ve atölyedekilerin eş zamanlı olarak kullanabileceği şekilde, oranın enerjisi üretmek…
  • Bütün atölyenin üretimlerini sergisi dahil paket olarak yerinde yani atölyedet amamlamak…

Bunlar, ‘büro stajı formatı’ ile ‘atölye çalışması’ arasında bir  formatta koşullarını  oluşturup, araştırmaya çalıştığımız konular oldular…

Ancak koşullarını tasarlayabileceğimiz fakat sonuçlarını tasarlayamayacağımız bu araştırmanın sonucunda,  başta da yorumladığım gibi tüm bunlardan fazlasına ulaştığımız bir deneyim ürettiğimizi düşünüyorum. Sadece ürün açısından bile matematiksel açıdan bakıldığında öğrencilerimizin,  bir senede iki proje ürettikleri ‘proje saati’ne yakın bir  zaman diliminde  hazırlıkları, tartışmaları, üretimleri, sunumları, değerlendirmeleri ile birlikte bir ayda bes proje üreterek ve dokuz grup olusturarak toplamda 45 öneriye imza attigi ve bu sebeple birkaç sınıf atladığı bile iddia edilebilir.

Ancak matematiksel değerlendirmelerden öteye, atölyenin en önemli verimi kuşkusuz projeler değil, atölye yürütücüsünden katılımcısına kadar herkesin birbirini dönüştürmesine ve dolayisiyla ‘bizlerin’ yeniden üretimine olanak taniyan enerjisi, atmosferi ve kimyası oldu.

Boğaçhan Dündaralp,  Lusid*  Tepebaşı Kent Düşleri Atölyesi müdürü

*lusid:   rüya gördüğünün bilincinde olarak rüyayı biçimlendirme, ele geçirme…

_ metni .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ medya içeriğini .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ değerlendirme metni/yenimimar.com

2009/07: lusid / atölye – kitap

Temmuz 29, 2011 § 1 Yorum

“Katılımcı ve yürütücü zenginligini ‘tasarım süreçleri’ üzerinden de verimli bir biçimde nasıl çogaltabiliriz?” sorusu temel motivasyonu olusturmaktadır. Bu niyetle; bir yer için en uygun yaklasımı arayan tek bir tasarım süreci yerine; kodlanmıs birikimimiz nedeniyle bazen düşünmeden eledigimiz durumlarla tasarım sürecinde yeni karşılaşmalar üretebileceğimiz, ‘yer’e tekrar tekrar dönüp farklı gözlerle bakacağımız bir tasarım süreci deneyimi.”



_ etkinlik kitabını .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ etkinlik haberi için tıklayınız/yenimimar.com

2009/05: eko-tasarım buluşması / görüş-tartışma

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın

“1+3+3+1 (bir durum, 3 ölçek, 3 yaklaşım, bir bakış)”

_ etkinlik haberi için tıklayınız/ntvmsnbc.com
_ etkinlik haberi için tıklayınız/arkitera.com
_ http://ekotasarimbulusmasi.blogspot.com/

2009/05: ulusal mimarlık yarışmaları 2 / sempozyum

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın

BOĞAÇHAN DÜNDARALP – Aslında, ben Hüseyin’in dile getirdiği bir nokta üzerinden biraz yorum yapmak istiyorum, belki oradan soruya da dönüşebilir. Yarışmaların mimarlık alanı içerisindeki rolünün tanımlanmasıyla ilgili kısımdan bahsedeceğim. Aslında, sabahtan bu yana konuşulanlara ya da bir önceki sempozyuma göz attığımızda, genel olarak yapıyla sonuçlanacak profesyonel hizmet alanı olarak yarışmaların varlığı üzerine daha çok konuşuluyor. Bu konuşmalar içerisinde bu ister kamu yoluyla, ister özel sektör yoluyla olsun, sonuçta bir iş ve bir bina üretimi üzerinde odaklanıyor. Hâlbuki bunun mimarlık alanı üzerindeki konumuna baktığımızda, bizim müşterisi olmadan üzerinde kafayı yormamız gereken pek çok konu var.  Hizmet alanında üretilen birtakım metotlarla, yöntemlerle, çalışma programları oluşturulabilir. Bunun niteliğinin geliştirilmesine yönelik kısımlarda bence dışarıdan yarışmaların açılmasını beklemeden, meslek örgütü olarak da farklı kanalları kullanarak pek çok yarışma açılabilir ve pek çok özellikle fikir geliştirmeye yönelik bir durum oluşturabilir. Sonuçta bilgi alanıysa, bu bilgi alanı içerisinde geliştirilmesi gerekli olan çok konu var.

Genelde biz farklı ölçeklerde, farklı durumlarla yeniden yüzleştiğimizde, aslında son derece ham meyveler üretiyoruz. Gelişmeye açık, fikri çok sınanmamış, üzerinde çok tartışılmamış konular da çok konuşulmuyor zaten. Belki, konuşmaya yönelik bilgi alanını besleyecek yarışmalar açılabilir ve bunlar problemlerle karşılaştığımız zaman, sanki ilk defa karşılaşmıyormuşuz gibi ele almamızı sağlayabilir.

Farklı sempozyumlarda, farklı konularda üretim yapan profesyonellerin o problemlerle yüzleşmelerine baktığımızda, oralardan bilgiler üretmekten çok, onların karşılaştığı zorluklar ve çıkan durumları daha çok konuşuyoruz. Onlar bir bilgi alanına tekrar bir dönüş üretmiyorlar. Çünkü bizde mimarlık o süreçler üzerinden konuşulan bir şey değil, bütün ürünlerimiz de sonuç ürünler üzerinden, onların nitelikleri ya da niceliksel durumları üzerinden yürütülen şeyler. Hâlbuki bizim mesleki bilgi alanımızın başka türlü şeyleri de paylaşıyor olması lazım ki, o nitelikli ürünler çoğalsın. O yüzden, yarışmalar bunun bir mekanizmasıysa, mekanizmayı tartışmaktansa, o mekanizmanın neleri potansiyel olarak taşıyabildiğini, nelerin önünü açabileceğini tartışmak bu tür toplantılarda daha kıymetli diye düşünüyorum. Sinan Omacan ‘ben yarışmalarda daha çok fikir ve konularda kendimi sınamak için katılıyorum. Onun nasıl bir ürünle sonuçlanacağından çok, bu kısmıyla daha çok ilgileniyorum’ dedi. Pek çok genç mimar bu bilgi alanını, yani yarışmaları yapı elde etmek üzerine açılmış yarışmaları, fikir yarışması gibi, kendi fikrimizi sınamak için kullanmak durumunda kalıyoruz. Hâlbuki bu alanın farklı mecraları, farklı süreçleri çok daha zengin, potansiyeli yüksek ve nitelikli bir mimarlık ortamına olanak sağlayacak, tartışmalara yol açacak durumlar üretebilir. Biz azla yetinmek durumunda kalıyoruz, hâlbuki bunun olanakları mümkün. Kamusal ya da özel alanın açtığı yarışmalardan çok, bizler çok farklı yarışmalar açıp, bunların olanaklarını yaratıp, pek çok konuyu gündeme taşıyabilir ve dışarıdan beklediğimiz konuyu içeriden dışarı empoze edebiliriz diye düşünüyorum, teşekkürler.

_ medya içeriğini .pdf halinde görmek için tıklayınız.
_ etkinlik videoları için tıklayınız.

2009/05: “ddrlp’ nin projeleri” / proje

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın


_ medya içeriğini .pdf halinde görmek için tıklayınız.

2009/04: kriz, fırsat olabilir mi? / görüş-tartışma

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın

*Wei-Ji  

( Dikkat! Yazı,  ……. mimarlar için uygun içerik taşımamaktadır.)

“‘Kriz’ mimarlık ve ortamımının dönüşümü için bir fırsat mı yoksa zorunluluk mu?” sorusuna yanıt için bir senaryo örneği;  

Aşağıda okuyacağınız metin, ‘kriz ortamı’ olarak tarif edilen bir ortamda, ortamla kurduğu ilişkiyi ‘kendi gerçekliği’ üzerinden dillendiren bir mimar tarafından kaleme alınmıştır. Olası genellemeler ve gelecek öngörüleri bu gerçeklik üzerinden kendisine anlamlı geldiği için, yazdıklarının bir iddiadan çok senaryo olasılıklarından biri olarak algınacağını düşünür.  Bu da herhalde metni bir kehanet gibi görmekten çok, başka senaryoları da çağıracak araç olarak görmesinden kaynaklansa gerek…

Yazar, mimarlık bilgi alanı içindeki çok pozisyonlu konumlanışını ve üretimlerini bu gerçekliğin üzerine oturtur. Yazarı bu konumlanışta heyecanını taze tutan şey; bizim zamanımızı farklı kılan, uzun zaman hayal edilmiş zorunluluktan uzak bir dünyanın olabilirlik ufkundaki görüntüsüdür. Yazar kendi mimarlık serüvenini de bu hayalin mimarlık alanı içindeki bilgi ve uygulamalarına aktarımı üzerine kurmuştur.

Aşağıdaki metin, yazarın çeşitli ortamlarda yaptığı sunularda dile getirdiği konuların, 6-7 Nisan 2009 tarihlerinde,  güncel gelişmeler paralelinde özetlenmiş ve kaleme alınmış halidir.

Yere ve zamana ait bölünmüş mekan deneyimlerimizin bizi, durumun genel resmi içindeki referans noktalarımızı belirlememizde çaresiz, plansız bıraktığını söyleyerek söze başlayalım. Bu durum da bizleri; çoğu kez olduğu gibi kendimizi olacaklarla karşı karşıya bırakacak cesurlukta varsayıp, durumlarla karşılaşma anlarımızı bekleyeceğimiz bir pozisyona itmektedir. Yapılabilecek şey ya kabullenmek ya da tercih edeceğimiz,  varsayacağımız bazı senaryolar peşinden gitmek olacaktır.  Ben kendi tercihimi; gerektiğinde pozisyon almak yerine, kendim için bir pozisyon üretme yönünde kullandım ve bu yönde çabamı sürdürüyorum.  Bu gerçeklik düzleminden dünya ve mimarlık ortamı şöyle görünüyor:

Küresel iklim değişikliği ile küresel kriz, aslında nedenleri ve sonuçları ile göbek bağıyla birbirine bağlı bir süreç ve ortam oluşturdu.  Son yüzyıl, 2000 yılda harcadığımızdan fazla enerji harcayarak, yenilenme imkanı vermeden dünya kaynaklarını tükettiğimiz, sonuçlar olarak da geri döndürülemez hasarlar bıraktığımız bir yüzyıl oldu. Ürettiğinden çok tüketen düzenin, bir yerde sona ulaşacağı ve bir bedel ödeyeceği kaçınılmazdı. Tüm öngörülere rağmen bu durum içine çaresizce düştük. Bu bedeli ödediğimiz,  yeni bir yaşama modeline kaçınılmaz olarak geçmek zorunda kalacağımız bu geçiş dönemine de ‘kriz’ dedik.  ‘Tsunami’sinin daha gelmediği söylenen ‘kriz’ için yeni dengelerin oturması daha zaman alacak gibi görünüyor.

Yeni dünya düzenine geçiş ve yeni evrimleşme modeli;  mevcut politakaların adaptasyonu, dünyayı yöneten dev küresel şirketlerin dönüşümü, dünyanın haritasının yeniden şekilleneceği kehanetleri, bize oldukça sancılı bir geçiş dönemi yaşayacağımızı gösteriyor.

Karşımıza çıkan tablodaki ilişkilere baktığımızda; kıtalarüstü ekonominin aktörlerinin, bu ortam içinde kendi varlığını sürdürebilmek için; ekolojik duyarlılık, sürdürülebilirlik gibi kavramları kendi varoluşunun etiketine dönüştürme çabası bir taraftan, bölünmüş mekan deneyimlerinin bilgi, nitelik ve duyarlılık açısından sapla samanı ayırma yetimizi kaybettirdiği bu ortamda çağın bireylere yüklediği sorumluluk diğer taraftan etkileşerek hayatımızı biçimlendirecek gibi görünüyor.

Tüketim toplumu olarak tarif edilen, tüketim alışkanlıkları ile yaşam konforlarını belirleme konusunda  teşvik edilen, alım gücüne göre daha fazla tüketen insanlar; bu yeni koşullarda nasıl yaşayacağına dair yeni referans noktaları aramaya başladılar. Bu arayışlar içinde,  gündelik yaşam pratiklerimizi tetiklemeye başlayan; kendi sınırlı kaynaklarını verimli kullanma çabaları, içe kapanma, yakında olanla, olanaklı olanla yetinme,  acil olmayan ya da lüks tüketime dayalı ihtiyaçlardan vazgeçme gibi krizle bireysel olarak başetme yolları, yeni alışkanlıklar kazandırmadan önce kıtalarüstü ekonomiyi belirleyecek ilk hamle G20 zirvesinden geldi. 

2 Nisan’da Londra’da  yapılan G20 zirvesinin bu hamlesi;  21. yüzyıl uygarlığının I. Dünya Savaşı sonrasındaki içine kapanmacı, korumacı, aşırı milliyetçi politikaların egemen olduğu girdaba bir daha düşmeyecek kadar olgun olduğu mesajı taşıyarak karşımıza çıktı. Le Figaro gazetesinin 3 Nisan manşeti olan: “ Yeni bir kapitalizm için küresel anlaşma” başlığı ise yönünü çizmekte referanslarının güvenilirliğini yitirdiğini düşünen tüketim toplumu için çok anlam taşıyan bir mesaj olsa gerek.  İkinci hamlenin de 2009 sonunda Kopenhag’da toplanacak olan “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı” nda yapılacağını bu anlamda öngörebiliriz düşüncesindeyim.

Bu çerçeveden bakıldığında, dünyadaki gelişmelere paralel olarak mimarlık ortamımızda son birkaç senedir ekolojik, sürdürülebilir mimarlığa yönelik yoğun eğilimlerin ilgiden öteye geçeceği ve yeni bir piyasa söylemi üreteceği söylenebilir.  Bu alandaki eğilimleri; yukarıdaki ilişkiler çerçevesinden bakarak iki grupta değerlendirebiliriz gibi görünüyor.  Bu işi etiket olarak görenler ve ele alanlar (yeni piyasa düzeninde, yeni kapitalizmin sembolü olarak, içeriklerden çok sembolleri ile ele alanlar) ve bu işi bir sembol, tarz ve etiketten bağımsız olarak bir sorumluluk alanı olarak gören, bu işin yaşamsal arka planı ve gündelik hayattaki pratik karşılıkları ile uğraşanlar.

Yukarıdaki ‘yeşil dünya’  tablosunun mimarlık ortamımız açısından en görünürde olacak konulardan biri olacağı kuşkusuz.  Ancak bu noktada,  mimarlık ortamındaki olası dönüşümlere ilişkin öngörüleri  bu bakış ile sınırlandırmadan değerlendirmekte fayda olacaktır. Lakin şöyle farklılıkların da görünür  olacağı söylenebilir:
‘Kriz’ nedeniyle varoluşlarını sürdürmek için önlemler alan mimarlık ofisleri, yapılanmaları, ölçekleri, işlerlikleri, süreklilikleri adına yeniden biçimlenecek,  yeni pozisyonlar almak zorunda kalacaklar.  Talep fazlası mimarlar, kendilerine yeni iş ve etkinlik alanı üretmek zorunda kalacak,  para yerine hizmet alışverişinin olacağı alternatif arayışlara girilecek. Küresel ekonominin dönüşüme  uğraması nedeniyle inşaat sektörünün taleplerinin alternatifi, daha yerel,  daha çok  aktörlü, daha çok sivil örgütlenmelerin organizasyonunu talep eden oluşumlar  olarak karşımıza çıkacak.  Bireysel konfor taleplerinin mülkiyet ile ipoteğe alındığı yapı tipolojilerinden çok,  paylaşım ve ortak kullanımların ağırlıkta olduğu çok ortaklı yeni yapı tipolojileri oluşacak.  Yeni binalar inşa etmekten çok, yeniden kullanımlara açık yapısal dönüşüm projelerinin şekillendirdiği yeni yaşam çevreleri oluşacak. Bu yeni mimarlık, yeni mimar örgütlenmeleri ve pozisyonları  oluşturacağı gibi, yeni mimarlık anlayış ve yaklaşımları da doğuracak gibi görülüyor.

Bu durumun ne kadar yerleşik ve konvansiyonel hizmet veren mimarlık ofislerini zorlayacağını düşünsek de, bu ofislerin geleneksel iş alma metodlarını sürdürme çabasında olacaklarını,  yatırımcıların daha az riskle hareket edeceklerini öngörerek,  bu iki sektörün yapılanmalarını birbirlerine ve  yeni küresel dünya taleplerine daha kolay adapte edebileceklerini söyleyebiliriz.  Benim kişisel olarak önemsediğim ve kendimi de içinde gördüğüm yeni oluşumlar ise;  ortam konvansiyonları açısından daha umutsuz görünen ama içinde yaşadığımız dünya için daha fazla umut verici, alternatif potansiyeller üretebilecek kemikleşmemiş mimarlık grup ve oluşumları.  Yaşadığımız dünyanın çok alternatifli olasılıklar dünyasında,  görünmeyen baskın ilişkiler sisteminin gevşeyen, zayıflayan zincirlerini kırabilecek bu potansiyel taze oluşumlar için uygun ortam zorunlu olarak oluşmaktadır. Bunu bir fırsat olarak algılamak, sistemde bir türlü yer bulamayan pek çok nitelikli, taze, genç mimar için bir umut ışığı olmaktadır ve olacaktır.  Bu evrimleşme modeli, ancak bu değişim süreci içinde anlaşılabilecek bir  tasarım ve mimarlık için olduğu kadar, bu araçlarla organize olacak yeni yaşama alternatifleri için de bir umut ışığı olmaktadır.”

*Wei-Ji,  Çince’de kriz, tehlike-fırsat anlamına gelen kelime grubunun karşılığı.

_ medya içeriğini .pdf formatında görmek için tıklayınız.
_ metni .pdf formatında görmek için tıklayınız.

2009/04: yapıda ekoloji / fab-tek eco³ / proje

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın



_ medya içeriğini .pdf formatında görmek için tıklayınız.

2009/03: ddrlp mimarlık / röportaj

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın


_ medya içeriğini .pdf formatında görmek için tıklayınız

2009/03: mimarların ofisleri / söyleşi

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın


_ medya içeriğinin tamamını .pdf formatında görmek için tıklayınız.

2009/02: kayıtdışı 02 / ne o ne bu, hem o hem bu / atölye

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın

kayıtdışı 01 / liminal
ne o ne bu hem o hem bu


Liminal: arada olmak, olasılıklar eşiğinde bulunmak, ne oraya ne buraya ait olmak, geçicilik, değişecek bir duruma
bir adım uzakta durmak…
Atölye, liminal temasıyla açığa çıkan belirsizlik halinin mekansal karşılıklarını aramayı amaçladı. Ortak tartışmalar,
eskiz fırtınaları ve büyük boy maketlerle somutlaşacak kişisel liminal mekanlar, ne olduğu çok açık olmayan,
bazen o bazen bu olan, durumlara göre değişen, farklı kullanımlara açık olan, önceden ön görülen/görülemeyen
bir takım eylemleri barındırmaya açık olan mekanlar olarak tanımlandı. Tasarım sürecinde ortaya çıkan neo-
Mimarlık Fakültesi’nde basit konstrüksiyonlar ile 1:1 ölçekte kurulması planlanmıştı. Kayıtdışı02’den talep edilen
(kalın oluklu mukavva ve fotoblok plakalar, çeşitli boy ve kesitte ahşap çubuklar, ip, çivi) ve yerde mevcut bulunan
malzemeler (meyva kasaları, pet şişeler, masalar, sandalyeler vb.) dışında ses, koku ve katılımcıların kendi bedenleri
kullanılarak açığa çıkan eylemler de bu mekanların parçası olabileceği düşünüldü.


Tüm atölye katılımcılarının heyecan ve enerjileriyle kesintisiz katkıda bulundukları tartışma, malzeme bulma ve
üretme süreçlerinin sonucunda toplam 8 adet neonebuhemohembu üretildi:

1. baloon Merdiven boşluğundan aşağı sarkıtılan beyaz balonlardan oluşan bu bulutsu mekan ve üzerine yansıtılan görüntüler, bir geçişmekanı olan merdivende yarı saklı yarı görünür olarak duraklayabileceğimiz bir nokta oluşturuldu.
2. de grade Aydınlıktan karanlığa geçişle ilgilenen bu proje delikli bir tavan strüktürü olarak tasarlandı. Sonuç ürün sticker olarak basılıpatölyenin diğer ürünleri üzerine yapıştırıldı.
3. fermuar Oluklu mukavvadan farklı yükseklik ve uzunluklarda oturma/dayanma/durma birimleri üretildi. Birimleri strüktürel olarak ayakta
tutan üçgen form aynı zamanda bu birimlerin birbirlerine bir fermuar gibi eklemlenmesini sağladı.
4. kara tahta Gelen geçenin üzerine bir şeyler yazarak sürekli değiştirebileceği yüzeyler olarak tasarlanan proje son aşamasında Uuuu projesiile birleşti. Oluklu mukavvadan oluşan yüzeylere tavandan iplerle sarkıtılan kalemlerle yazılan bir mekan oluşturuldu.
5. laminal Oluklu mukavvadan oluşturulan grid sistemi ile farklı eylemlerin gerçekleştirilebileceği bir takım kesitler birleştirilip kullanıcınınistediği şekilde ilişkilenebileceği nesneler üretildi ve parti mekanının ortasına bırakıldı.
6. pet bulut Pet şişelerin koli baldı ile birbirine ve duvara yapıştırılması ile oluşturulan bu proje diğer projelere benzer bir şekilde oturma/dayanma/durma gibi eylemleri karşılayabilecek yumuşak, bulutsu bir mekan önerdi.
7. Uuuu Oluklu mukavvadan oluşturulan şeritler katlanarak farklı kullanımlar için yüzeyler oluşturdu.
8. Tüf tüf Elektrik kablo borularının plastik kelepçeler ile birbirlerine tutturulup merdiven boşluğundan sarkıtılması ile oluşturulan yarı geçirgenmekan, kalabalık bir ortamda kendi başımıza ya da bir arkadaşımızla baş başa kalabileceğimiz bir koza oluşturdu.
Atölye aracılığıyla üretilmiş olan neonebuhemohembular yaratmak istedikleri liminal durum / mekan / nesne’lerin
ancak bir parçasını gerçekleştirebildiler. Bunun bile gelecekteki projeler için ilham kaynağı olacağı değerlendirme
toplantısında konuşulanlar arasında idi.Bu toplantıda açığa çıkan diğer başlıklar, farklı üniversite ve şehirlerden
mimarlık öğrencileri ile böyle bir ortam aracılığı ile tanışmanın, tartışmanın, üretmenin zevki ve kısa bir sürede 1:1
ölçekte bir mekan yaratmanın zorluğu olarak özetlenebilir.
Kayıtdışı02 etkinliği bizim için liminal teması üzerine biraz araştırma, biraz da tartışma ile başladı, daha sonra bu
tartışma tüm katılımcılarla birlikte, tüm atölye çalışması boyunca devam etti… Atölyeden akılda kalanlar da şunlar
oldu:
“İyi de bunun nesi liminal?”
“Liminal olsa nolcak?”
“Bu keser mi?”
“Kesmez! Az liminal olmuş.”
“Başlıycam liminaline…!”
Bu gibi ağır kavramsal tartışmalar eşliğinde bir yandan da bulup-aldığımız, olduk-olmadık malzeme-alet edevatla
atölye mekanında doğrudan neonebuhemohembular üretmeye başladık. Tesisat borusu, pet şişe, oluklu
mukavva, balon, ip, iğne, davul tozu ve minare gölgesindenden mamul neonebuhemohembular kısa sürede YTÜ
Mimarlık Fakültesi’nin orası-burasında tedavüle girdi, rağbet gördü-görmedi.” neonebuhemohembularımızın hiç
bir çeşidinde limanal yağ kullanılmamaktadır” dedik, dinletemedik. Gecelere kadar kestik, biçtik, astık, kestik,
yorgunluktan her yanımız; konuşmaktan çenemiz tutuldu.
Tam işte bu liminal oldu dedik, tam olmadı; kayıtdışı desek, hafif kayıt içinde kaldık. Ne yapsak olmadı, öyle liminal olduk kaldık.

_ etkinliğin final paftasını görmek için tıklayınız.

2009/01: temas projesi / forum/sergi: haliç parkı

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın

Esra Fidanoğlu, Emre Koyuncuoğlu, Ahmet  Önder, Ceren Balkır Övünç yürütücülüğünde İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık Bölümü Mimari Tasarım Atölyesi öğrencileri ile Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri  ve Edebiyatı Bölümü Kültür Dersleri başlığı altında verilen “Farklı alanlar için Oyun Yazarlığı” dersi öğrencileri bir araya gelerek İstanbul’da yaşayan birçok farklı kültürün insanlarının birbirleriyle TEMAS etmeleri üzerinden toplumsal yaşama katkıda bulunma çalışmalarına Ekim 2007 de başlamışlardır.

Haliç çevresinde tasarımlanan TEMASmekanların tartışmaya açıldığı TEMASforum/sergi:Mekan (17Ocak2008/İKÜ) ile performansların canlandırıldığı TEMAS:Performans (3Mart2008/BÜ) ile TEMASforum/sergi:İstanbul (9Haziran2008/İKÜ) ile TEMAS noktalarının İstanbul’a yayılması durumu sorgulansının ardından, 24 Ocak 2009’da İKÜde TEMASforum/sergi: Haliç Parkı gerçekleştirilecektir.

Haliç’in metropolitan bir park olarak dönüşmesi bağlamında TEMAS AĞI ile örülmesi hedefine yönelik olarak gerçekleştirilen atölye tartışmalarına dayanan mimari tasarımlar, 2008-2009 Güz yarıyılı Mimari Tasarım Atölyesi ikinci ve dördüncü sınıf öğrencileri tarafından tartışimaya açılmakta.

_ etkinlik haberi için tıklayınız.

2009/01: oda projesi / soru-yanıt

Temmuz 29, 2011 § Yorum bırakın



_ soru-yanıt metnini .pdf formatında görmek için tıklayınız.

Where Am I?

You are currently viewing the archives for Temmuz, 2011 at boğaçhan dündaralp.