2019/08: Bir Başka Dönüşüm Hikayesi: Fide Okullari Sürreyapaşa / Çelik Yapılar Dergisi / TUCSA / Türk Yapısal Çelik Derneği
Ağustos 17, 2019 § Yorum bırakın
2019/05: Çocukların Mimarlığı: “Block by Block” Seferihisar / Arredamneto Mimarlık/ Sayı 331
Mayıs 13, 2019 § Yorum bırakın
Katılım Dili
ddrlp mimarlık ve tasarım hizmetleri, 2005’ten bu yana, mimarlık bilgi alanı içinde kent ve yapı ölçeğinde mimarlık problemleri ve farklı mimarlık ölçeklerine ilişkin çözüm stratejilerini araştırıp, geliştirilmeye çalışan; mimarlık, tasarım ve danışmanlık hizmetleri veren, strateji ve proje üreten bir tasarım ofisi. Son 10 yıldır çocuk ve eğitim mekânları ile katılımcı tasarım konularında odaklı çalışmalar yapmaktadır.
- Katılımcı Tasarım Modeli için Temel Sorular:
Katılımcı model ile tasarım yapma konusu çetrefil bir konu.
Katılıma neden ihtiyaç duyulduğu, kimin tarafından nasıl tanımlandığı, kimlerin nasıl katılarak aktif bir rol oynadığı, konunun en can alıcı, belirleyici soruları…
Bu soruların karşılığı olan yanıtlar modelin tutarlılığı, sürekliliği ve sonuçları için oldukça önemli.
- Katılım ortamı
Katılımcı, demokratik bir planlama anlayışına çocukların katılımının önemsenmesi, demokratik bir katılım kültürü oluşturmanın temellerinin atıldığı ve aktif olarak yaşayan Seferihisar Çocuk Belediyesi burada önemli bir ayırt edici ortam sunmakta. Çoğu kez ortada var olan, yaşayan ve çalışan demokratik katılım ortamı yoktur. Uygun ortamın hazırlanması da ayrı bir süreç gerektirir.
- Katılımın nedenselliği ve aktörleri
Katılımcıların katılım yoluyla edinilen deneyimlerin, üretilen çalışmaların profesyonel kanallar ile tartışılması, değerlendirilmesi ve işlerlik kazandırılması; bunun süreç boyunca birbirlerini besleyecek biçimde katılım modelleri ile de desteklenmesi en ideal durum.
Bu çalışma hem aktörleri bir araya getirme hem de çalışma anlamında workshop programının iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyoruz.
- Katılımın amaçları
Katılımcı süreçlerin en önemli toplumsal rolü hiç kuşkusuz “katılımcılar arasındaki ortak dilin üretilmesi” deneyimi üzerine kurulu. Bu demokratik kültürün nasıl bir toplumsal işbölümü ve ortak dil üzerine inşa edileceği, bunun hangi ortamlarla zenginleştirilip süreklilik kazanacağı da bir başka önemli nokta. Biliyoruz ki bu çalışma Seferihisar’daki gençlik kampı için bir başlangıç. Çalışma sürecinde aktörler ve aralarında kurulacak çalışma biçimi bu dilin niteliğini gösterecek. Merakla sonraki adımları bekliyoruz.
- Katılımcıların katkı ve sahiplik duygusu,
Katılımın doğrudan özneleri olan çocuklardan alınan geri dönüşler değerlendirme açısından en kıymetleri ölçütleri bize sunuyor. Çalışma hakkında Devin Dündaralp (yaş 12 / Block by Block Seferihisar katılımcısı) ile yaptığımız konuşmalarda sorduğumuz sorular ve yanıtları bize bu anlamda bazı fikirler verebilir:
- Düşüncelerinin kısıtlandığını hissettin mi ? Hayır.
- Kendini ifade etmekte zorlandın mı ? Hayır
- Minecraft üzerinde çalışmak bir sınırlama mı getirdi yoksa kolaylaştırdı mı ? Bence kolaylaştırdı Neden ? Çünkü yapmak istediklerimizi hızla oyuna aktarabildik. Peki ayrı ayrı kağıtlara çizseydiniz ? Ortak konuşmalar olmazdı. Farklı bir şey mi çıkardı ? Evet
- Zaman kendi düşüncelerini ifade etmek için yeterli miydi ? Yeterliydi.
- Düşünmediğin ama ortak çalışma sayesinde yeni şeyler düşünme imkanını oldu mu ? Evet, kendi düşüncelerimiz dışında konuşarak karar verdiğimiz noktalar oldu. Peki istemediğin sence olmaması gereken şeyler de oldu mu ? Oldu ama o da arkadaşlarımın düşüncesiydi.
6 .Peki bunlar üzerine konuştunuz mu? Hepsini değil. Bazılarını…
7. Araziyi gördükten sonra çalışmalarınız sence değişir miydi? Sadece yerleri değişir diye düşünüyorum.
8. Tüm grupların yaptığı çalışmalar üzerine ortak daha kalabalık bir ortamda konuşmak, birbirinizin yaptıklarını tartışmak hakkında ne düşünüyorsun? Kendi düşüncelerim dışında farklı şeylerin de olabileceğini gördüm.
Boğaçhan & Berna Dündaralp
pdf olarak okumak için tıklayınız.
2019/04: LYFA ( Luleburgaz Stars Football Academy ) / Aga Khan Awards for Architecture
Nisan 26, 2019 § 3 Yorum
2019/3: Block by Block Seferihisar/ Seferihisar Çocuk Belediyesi / Izmir / İzmir Mimarlik Merkezi
Nisan 10, 2019 § Yorum bırakın
İsveç Enstitüsü’nün girişimi ve UN Habitat, Block by Block & Seferihisar Belediyesi‘nin iş birliği ile; Seferihisar Çocuk Belediyesi’nin 12-15 yaş arası 25 üyesi, 16 -17 Mart 2019 tarihlerinde Minecraft bilgisayar oyununu İzmir Seferihisar’daki çocuk yaz kampını tasarlamak için kullanıldı. Çocukların mimarlığı üzerine gerçekleştirilecek atölyeyi destekleyen söyleşi ise 16 Mart günü İzmir Mimarlık Merkezi’nde gerçekleşti.
Atölyenin ana paydaşları İzmir Seferihisar Belediyesi, UN-Habitat Block by Block Vakfı, İsveç Enstitüsü ve Herkes İçin Mimarlık Derneği. Seferihisar Belediyesi uluslararası Cittaslow (Yavaş Kentler) ağına Türkiye’den kabul edilen ilk belediye olarak, Türkiye ve yurtdışında kurduğu tohum bankasıyla, yerel kooperatiflerle, çocuklara ve kadınlara odaklanan projelerle ve yenilikçi teknolojileri tarım ve kent yönetiminde kullanmasıyla tanınıyor.
Stockholm’den Equator Architects, İstanbul’dan DDRLP, ŞANALarch, Emre Senan Tasarım Vakfı ve Herkes İçin Mimarlık Derneği’nin üyeleri ile İzmir’de çalışmalarını sürdüren mimarlar ve akademisyenler iki günlük atölye çalışmasına katılıp, çocuk, kamusal alan, katılım ve mimari tasarıma dair tartışmalara katkıda bulundular.
links:
2017/12: Dr. (h.c) İbrahim Bodur Çanakkale Çocuk Bilim Merkezi imza töreni / proje sunumu /19.12.2017 Çanakkale
Şubat 28, 2018 § Yorum bırakın
” Dr. (h.c) İbrahim Bodur Çanakkale Çocuk Bilim Merkezi için 19 Aralık 2017 Salı günü Parion Otel’de düzenlenen imza törenine Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Çanakkale Milletvekili Av. Muharrem Erkek, Kale Grubu Başkanı ve Dr. (h.c) İbrahim Bodur Kaleseramik Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı (KSV) Mütevelli Heyeti Başkanı Zeynep Bodur Okyay, Belediye Başkan Yardımcıları, Belediye Meclis Üyeleri, Birim Müdürleri, KSV yetkilileri ile davetliler katıldı.
Tören, projenin mimarı Boğaçhan Dündaralp’in Çocuk Bilim Merkezi projesi hakkında yaptığı bilgilendirmenin ardından Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ve Kale Grubu Başkanı ve KSV Mütevelli Heyeti Başkanı Zeynep Bodur Okyay’ın konuşmaları ile devam etti.
Çanakkale Belediyesi ile Dr. (h.c) İbrahim Bodur Kaleseramik Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı ortaklığında Eski Tekel Şarap ve Kanyak Fabrikasının bulunduğu alana yapılacak olan Dr. (h.c) İbrahim Bodur Çanakkale Çocuk Bilim Merkezi için imzalar atıldı. ”
2017/11: Raci Bademli İyi Uygulamalar Ödülleri / LYFA / Lüleburgaz Yıldızları Futbol Akademisi / “ÖZENDİRME ÖDÜLÜ”
Şubat 28, 2018 § Yorum bırakın
Jüri Değerlendirmesi:
Lüleburgaz Yıldızları Futbol Akademisi/LYFA
Gençlere yönelik sportif eğitim amacı taşıyan uygulanmış bir proje olması, mimari uygulama aşamasında çevre duyarlı yaklaşımlar içermesi gibi nedenlerle jürinin olumlu görüşünü almıştır. Ayrıca projenin, ilgili idarenin sosyokültürel etkinlikleri zenginleştiren, yaşam ve mekân kalitesini artıran üst ölçekli “Akademiler” vizyonunun bir parçası olması; projenin “Özendirme Ödülü”ne layık görülmesini sağlamıştır.
2017/06: Fare Magazine / The Seven Hundred Year Orchard /Kuzguncuk Bostan / City culture through food, history, and community.
Şubat 26, 2018 § Yorum bırakın
Before concrete roads and steam-powered ferries, a green belt lined the Bosphorus, and studded with quaint and colorful villages like Kuzguncuk, it was the rule of coastline life and not the exception. Since the mid-nineteenth century, linkage between the Bosphorus villages and their local megalopolis brought bustle, opportunity, and accessibility, but it also joined their fate to the sprawling mass before them. Many Bosphorus villages underwent major facelifts; transformations and “renewals” brought to their logical extreme through the sort of development schemes that entail wholesale demolition. The regrettable truth is that in present-day Istanbul, these historic villages face a real threat; some vanish completely.
Kuzguncuk is an ancient site along the Asian shores of the Bosphorus. It is shaped by natural borders: the green grove of the Fethi Pasha Woods to the west, and the medieval Nakkaş Baba cemetery to the east. Nowadays it is valued for its two rare features: mahalle culture (the traditional intimate village life and social dynamics of old world Istanbul) and its bostan, or urban garden, a part of an ancient, vast, and highly self-sufficient urban agricultural system.
Today Kuzguncuk’s bostan forms a sizable proportion of its total area, and doubles as a park, meeting space, and communal hub for the village. Amazingly, while many bostans across the city continue to vanish, Kuzguncuk’s garden thrives.
I first visited Kuzguncuk’s bostan with a group of friends one winter morning under a deluge of cold rain. Our timing was poor to say the least, and we’d missed the bulk of the harvest by a month; at that point there were few signs of life in the garden besides the perennial black cabbage. That’s a sharp contrast to the warmer months, when the garden grows more than two-dozen crops including: chili peppers, tomatoes, corn, okra, aubergines, spinach, peas, carrots, and more. We expected the winter garden to be dreary, but the morning of our visit, we were greeted by a troop of school kids who turned a series of large puddles into a splash-park.
The bostan shares a practical and symbolic role in the life of a neighbourhood that battles to maintain its distinction and authenticity. These qualities have long been an attraction to newcomers, notably in the ‘80s and ‘90s, when a generation of artists, architects, and academics moved to the village. Today they share deep-rooted connections to the garden and form the bulwark of its bostan’s defense against redevelopment. “When I was studying architecture 20 years ago,”,says Tülay, a local activist, “I shared a house with some friends across from the bostan. When we came back from school in the evening we would go and pick our tomatoes and aubergines ourselves…”
When Kuzguncuk’s bostan sprang to life several centuries ago, it was one of several hundred urban gardens across the city. Medieval Istanbul made masterful use of its urban greenery through a manipulation of space and a keen understanding of the seasons. Its gardeners organized themselves into guilds, and a whole series of producers and suppliers existed to support the bostans—basket weavers, seed suppliers, and so on. For 700 years the city’s bostans had the incredible wherewithal to support half a million inhabitants with fresh vegetables. Neighbourhoods had specialty crops, like the fragrant strawberries of Arnavutköy, and the small, aromatic cucumbers of Cengelköy. Yedikule’s bostan, the city’s most ancient garden, which still hug the Theodosian Walls, used to produce a soft, almost buttery lettuce.
These are the networks and relationships that lasted into the middle of the twentieth century. New regulations—such as a bill that forbade grazing of livestock— compounded stiff competition from vegetable producers in the Black Sea. These conditions made it extremely difficult to reach a living wage as a gardener. As a result, many if not most bostan owners have opted to sell their land over the last half-century, meaning that most of the city’s bostans have disappeared in the last half-century as owners prefer to sell their land. Many bostans have met particularly ignominious ends, like Arnavutköy, which disappeared under a car wash.
Locals call the Kuzguncuk bostan, “Ilya’s orchard,” citing the now-deceased but much-beloved Greek gardener, the last of an unbroken line to tend the garden’s fields. Greek communities have lived in Kuzguncuk for more than a thousand years: the village’s earliest structure, a Greek Orthodox Church, dates from the 800s. In the 1400s Greeks welcomed the settling of Sephardic Jews, and later Armenians in the 1700s. It wasn’t until the 1950s that a significant Muslim population, including many Turkish migrants from the Black Sea, moved to the village; before then, the few Turks who lived in Kuzguncuk were the Ottoman elite who built their magnificent wooden yalı along its shores. Nowadays the architecture reflects the neighborhood’s intimate and unassuming nature; an Armenian church and Turkish mosque stand close enough as to be practically conjoined, and historic residential areas feature wooden homes limited to just a few stories high, a stark contrast to the city’s concrete districts.
Ilya was the last gardener of his family, but not their last descendant; ownership of the land slipped out of the family amidst rather dubious controversy. In 1964 the Turkish government revoked the right of its Greek populace to permanent residency and local authorities began to exploit this measure as a lucrative source of income generation by seizing properties on the grounds of abandonment. “Ilya’s orchard” was one such property apparently “abandoned” by his family after his death— and sold to a private bidder.
The land was re-sold a few years later, this time to the local Üsküdar municipality, who planned to use most of the bostan’s land for a large primary school. Tülay Atabey and other local architects proposed to the municipality an alternative development plan for the bostan: they focused on repurposing it with a “right to use” rather than a “right to property”, and demonstrated how the bostan could host public events—festivals, outdoor movie screenings, and markets—involve both adults and kids, and, through the use of raised growing beds, even offer access to gardeners with disabilities as well.
The local community mobilized to show support for the alternative bostan project across media channels and through festivals, workshops, and widespread demonstrations. Across the city, the bostan became a symbol for the larger battle against expansive urban renewals. Tan Morgül, another prominent member of this collective, ushered its rallying cry: “the Kuzguncuk Bostan is Kuzguncuk’s memory, its breath, its colour! Let’s not allow anyone to touch our history, our breath or our green!” The locals boast that the campaign was the most significant protest until Gezi Park in 2013.
Üsküdar’s primary school plans were ultimately shelved, to great relief, in favor of the alternative bostan project. Now, since 2010, locals have been able to develop the land in ways that suit the community; also leading to a sharp rise in activity. There is now so much demand for the garden’s 100 allotments that they must be decided by annual lottery.
///
While my friends and I only saw the bostan in the winter, it was clear how it actively works for the community throughout the year: in the spring and summer evenings it hosts outdoor movie screenings and theater performances, and experts travel from different universities across Turkey to lead workshops. During the festive nights of Ramadan, locals break their fast together outdoors. In autumn, the neighbourhood communes to celebrate the harvest, teaching local kids about a range of produce. On the weekends, the streets spill out into a market bazaar. From the windows and balconies of nearby houses, the people of Kuzguncuk can hear nightingales sing into the early hours of morning.
After leaving the bostan, we were toured down Kuzguncuk’s main street by locals Tülay Atabey, Boğaçhan Dündaralp, and Aylin Örnek. We were taken to a local café, Kuzguncuk Pita, owned by Aylin. Tea was quick to emerge, along with plates of different sweet and savory pastries from the home-style kitchen. A full range of soft sheep’s milk cheeses were stacked behind tall glass counters at the corner of the kitchen. Through the café’s wide windows it was hard to ignore how the hanging greens of the ambling trees, the settled and slow pace of passerby, coffee-drinkers, and cats alike lent this area a peace worlds’ apart from the speed and relative chaos of some of the city’s other neighbourhoods. This, I thought, was the beauty of Kuzguncuk, this unexpected bastion of village life.
2017/5: öğrenmenin mimarisi / betonart 53
Mayıs 31, 2017 § Yorum bırakın
2017/01: Kuzguncuk Bostanı / Dayanışma Mimarlığı Sergisi ve Kitabı / Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi
Mayıs 19, 2017 § Yorum bırakın
2016/12: Fide Okulları /tasarım dergisi 266
Aralık 21, 2016 § Yorum bırakın
pdf olarak okumak için: fide_okullari
2016/08: Fide okulları: İstanbul’da eski tekstil atölyesinden yeni okul binasına dönüşüm / proje yayını / arkitera
Ağustos 18, 2016 § Yorum bırakın
2016/07:Fide Okulları Mimarisi ve Eğitim Mekanları /Eğitimpedia
Ağustos 2, 2016 § Yorum bırakın
Çocukların zaman ve mekan ritmi yetişkinlerinkinden farklı. Onlar yetişkinler gibi işlerini programlı zamanlarda değil, istedikleri zaman, keyif aldıkları zaman yapmak isterler… Resim yapmayı, spor yapmayı ya da bir müzik aleti çalmayı hafta sonları erken kalkarak, ebeneynleri tarafından götürüldükleri yerde değil, doğaları gereği yapmak istedikleri yerde yapmayı talep ederler…Onlar için hayat tanımlı mekanlar ve zamanlar içinde değil, zamansız ve mekansız bir dünyada zengindir. Ama işte kentte, annelerinin, babalarının (ya da kendilerinin geleceği adına tarif edilmiş) zamanı ve mekanı kullanmak, günün deyimi ile tüketmek zorundalar…
Kentte okul olmak zor.
Kentte okullar ya çok sıkışık alanlarda ya da çaresizlikten başka türlü yapılardan devşirilmiş. Komşu yapı çekme mesafesi bahçe olmuş; şık mı şık ama gerçekten eğitim mekanı olmak için uygun mu dedirten, çocuklar için değil de ‘müşterileri’ için renklenmiş yapılar olarak karşımıza çıkıyorlar.
Oysa okullar çocukların kendilerini gerçekleştirmeleri için kurulmuş ortamlar olmalı. Bu ortam, eğitim felsefesi ve ona eşlik eden mekanları ile bir bütün olarak ele alınmayı bekliyor… Okul yetişkin dünyasının çocuklar için kurduğu kurmaca bir zemindir. Okul mimarisi ne kadar onu bu kurmaca zeminler ve prangalardan kurtaracak, kendi dünyasını inşa etmesine izin verecek olanaklar sunuyor ise çocuklar tarafından o kadar benimseniyor, o kadar çocuklarla dönüşebiliyor. Çocukların haftanın 5 günü, günde en az 7 saatini geçirdiği bu ortamın mimarisi, mekanlarının güvenliği, ergonomisi, doğası ve atmosferi bu kimyanın oluşmasında hiç azımsanmayacak kadar önemli bir görev taşıyor.
Kentte ‘Fide’ vermek zor.
Fide Okulları kentin yeniden dönüşen; herkesin kendi mülkiyetini doğayı, çevreyi yok sayarcasına rant uğruna yerle bir edilmesine, yerine kocaman binalar yapılmasına izin verdiği bir ortamda; aynı kadere açık, kıymetli bir bahçesi olan eski bir tekstil atölyesinde fide vermeyi planlıyordu. Mimar olarak ilk sorumuz “Olanaklı mı, ya da ne kadar olanaklı?” sorusunu sormak oldu.
Fide Okulları eğitim felsefesi, çocukları nasıl olduğu gibi kabul edecek, onların potansiyellerini açığa çıkartacaksa biz de bu yapıyı böyle kabul etmeliydik. Karakterini ve farklı yönlerini keşfetmeli, görünen görünmeyen tüm niteliklerini sunmasına imkan sağlamalıydık.
Yapı, “üretim ve emeğin” kıymetli olduğu bir dönemde, işini ciddiye alan, çalışanlarını düşünen insanlar tarafından yapılmıştı. Çalışanların boş vakitlerini keyifle dinlerek geçirebileceği, içinde meyve ağaçları olan (İstanbul’daki diğer okulların yapı/bahçe oranı düşünüldüğünde) büyükçe bir bahçe içindeydi. Yapı olarak malzemeden ve sağlamlıktan kaçılmamış, bırakın iyileştirmeyi son zamanlarda yeni deprem yönetmeliğine göre yapılmış pek çok yapıdan daha güvenli bir iskelete sahipti.
Mimar olarak ilk işimiz yapının sağlam iskeletini koruyarak sınıfların maksimum ışık ve bahçe ile bütünleşebileceği seffaflığa kavuşturacak adımları atmak oldu. Işığı günün saatleri içinde doğru yönlendirmek ve eğitim mekanları içinde yeniden biçimlendirmek bunu izledi. Eski yapıya ait her detay küçümsenmeden, yok edilmeden nasıl kullanılacağı düşünüldü…Temizlendi, ayıklandı, sadeleştirildi…
Bahçe ise karakteri bozulmadan, boşluk, yeşil, zemin, mekan ilişkileri gözetilerek farklı oyun, aktivite ve kullanımlar için olanakları arttırıldı. Doğayı, iklimleri kendilerine öğretilmeyi beklemeden deneyimleyerek kavrayacakları bir deneyim alanı olarak kavrandı.
Mimari dilin anahtar kavramları olan “potansiyelleri açığa çıkarmak, doğallık, keşfe ve dönüşüme açıklık” Fide Okullarının eğitim anlayışı ile bir bütün içinde, özgürlük alanlarını yok saymadan, onları tanımlı formatlara sokmadan ama bir taraftan da profesyonel bilgi alanının sorumlulukları olan güvenlik, ergonomi, yaş grupları arasındaki ilişkiler, mekan kullanımları vb. gibi pek çok faktör görünmeyen bir yapı olarak tasarımların bir parçası haline getirilmeye çalışıldı.Çoğu kez mekansal kullanım ihtiyaçları mekanın niteliklerinin önüne geçercesine onu işgal eder. Mimarlık bunu dengelemenin aracı olarak algıda, perspektifte, malzemede, detayda, renkte, perspektifte açığa çıkar. Hele söz konusu olan eğitim mekanı ise mekan ve mimari eğitimin kaçınılmaz bileşeni olur. Mimarlığın ne için ve ne amaçla kullanıldığı mimari bir sorumluluktur. Başta da okulların eğitim tarafından değil, eğitimin ticareti tarafından biçimlendirdiği zihinlere karşı başlar bu sorumluluk.
Fide Okulları mimarları olarak şansımız, eğitim mekanları konusunda biriktirilmiş bilgi ve deneyimin uygulama mimarı, eğitimcisi, yöneticisi ile bir bütün olarak paylaşılabilmesi ve açığa çıkartılabilme konusunda koşulların araştırılmasında harcanan titiz emek idi. Gecesini-gündüzünü katarak bu işi görünür kılan tüm paydaşlara teşekkür ederiz.
Sahne şimdi hazır, sıra onu gerçekten biçimlendirecek, renklendirecek okul hayatında…
Boğaçhan Dündaralp, mimar / ddrlp
Mimari Proje& Uygulama Künyesi:
Mimari proje: Berna Ocak Dündaralp ( ddrlp mimarlık ve tasarım hizmetleri )
Boğaçhan Dündaralp ( ddrlp mimarlık ve tasarım hizmetleri )
Uygulama: Eşber Coşkun ( Loop Mimarlık )
Eğitimpedia blog sayfasında okumak için…
2016/1: All issues and problems can become objects of design process / Public Design Support 2011-2016 / Jesko Fezer & Studio Experimentelles Design / Kuzguncuk Bostan
Şubat 20, 2016 § Yorum bırakın
Public Design Support Workshop / Boğaçhan Dündaralp, Architekt
The best scenario for Kuzguncuks future is to increase the possibilities for sharing and to keep it alive – a scenario, which would highlight the importance and value of the orchard for Kuzguncuk. One of the most important contributions during this process, was the “Public Design Support Workshop” realized by Jesko Fezer and his students at the 1st Istanbul Design Biennial 2012. During this weeklong period, we experienced a cohesive and motivating project around a series of ad-hoc interventions that turned into a weekend event in the orchard. Simple arrangements like playgrounds (a football field, a grandstand, a swing, backgammon), tea garden and a picnic ground produced catalysing sensations that evocated curiosity. While Meric Kara from Bilgi University and the students at Kuzguncuk Primary School were directly involved in this event, local architects, Kuzguncuk residents and neighbourhood administrator (muhtar) provided support.
Collective production contains a unique temporality, knowledge production and dissemination processes. This work is invaluable since it shows us the fact that physical encounters and rapprochements that aim at direct production, trust that emerges from common experience and collaboration, common negotiations and sensations provide an opportunity for a unique kind of knowledge production, dissemination and sharing. We experienced a process that revealed the value of keeping the sensations that emerge from social and environmental needs and threats alive in our daily lives. As much as experiencing and being educated by these contexts and sentiments, we have to create mutual experiences and remember that they are a very important source in terms of producing social and democratic contexts through common decision and negotiation processes.
As an architect that tries to resist contemporary trends that limit the role of the designer to mere “aestheticization” of her environment, and as a Kuzguncuk resident, I want to thank Jesko Frezer and his students, Adhocracy exhibition curator Joseph Grima, and the associate curator Pelin Tan, who helped us carry this project to Kuzguncuk, and all others who participated and contributed in this process and helped us produce and keep this experience alive. / 2012
* An addendum for the book, added after 3 years:
Kuzguncuk residents and the Association of Kuzguncuk Residents worked devotedly to overcome once again in their 20-year-old struggle against development threat on the Orchard of Kuzguncuk, and in 2013 they did manage to cancel out development plans for a school on the orchard area. In 2014 the orchard has been leased out to the Uskudar Municipality as a result of a tender which was put out by the General Directorate for Foundations. The alternative project that we prepared collectively with the residents of the neighborhood in 2010 suggests shared public use of the orchard, and it was brought back to the agenda as the orchard gets a new tenant. The project has put into practice through a collaboration between the association, the residents of neighborhood and the municipality while we, as architects from Kuzguncuk, moderate the process. The orchard life that we looked forward to through this project initiative for last 5 years of 20-year-old resistance struggle has become more than just a conservation of land, and nowadays the orchard keeps creating new uses and new characteristics to its collective memory. Until the next possible attack for future development plans on the Orchard Kuzguncuk residents look happy and the neighborhood is in high spirits.