2004/05: UIA 2005 Süha Özkan / söyleşi

Temmuz 18, 2011 § Yorum bırakın

İstanbul “Mimarlıkların Pazaryeri” Olabilecek mi?

UIA 2005 İstanbul Kongre Başkanı Suha Özkan ile Söyleşi

Boğaçhan Dündarlp: UIA İstanbul 2005 için nasıl bir hazırlık yürütülüyor?
Suha Özkan: İstanbul 2005 için bu görevin alındığı 1999 yılından bu yana çalışmalar yürütülmekte. Berlin 2002 Kongresi’ne kadar geçen ilk üç yıl boyunca mimarlık ortamında düşünce üreten onlarca kişinin katıldığı Platform Toplantıları yapılmış ve 2005 İstanbul Kongresinin teması bu toplantılardan derlenen düşüncelerden çıkarılmıştır. Artık son aşamaya geldiğimiz için katılım için çağrılar yapılmış durumda. Bu ay içinde de bilimsel katkılar için çağrı yapılacak.

BD: Bu hazırlıklar mimarlık ortamında paylaşıma açılıyor mu?
SÖ: Elbette. Platform bu paylaşımın ilk aşamasıydı. Geçen yıldan başlayarak Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nde ayrıca Bursa ve Antalya Mimarlar Odası Danışma Kurulları’nda sunuşlar yaptık. Açık olan web sayfamız ise her türlü katılım ve paylaşımın odak noktası durumundadır.

BD: Söylediklerinizden meslek odası ve web sayfası dışında herhangi bir paylaşım yok gibi görünüyor? Biraz belki paylaşım biçimi tartışılabilir. Paylaşım, haberdar edilmenin ötesinde nasıl bir duruma yönelik? Bu paylaşımlarla ne amaçlanıyor? 
SÖ: Haklısınız temel amaç konuyu öncelikle Türkiye mimarlarına sunmak oldu. Çünkü burada özellikle bizim mimarlarımızın bilgilenmesi ve katılımı önemliydi. Ama geçtiğimiz yıllarda Moskova, Sofya, Torino, Bari, Dhaka, Budapeşte, Berlin ve şimdi anımsamadığım bir çok ortamda çok uluslu mimarlık kuruluşlarına sunuşlar yaptık. Bundan sonrası “katkı” istemine ve biçimine yönelik başvuruların ve sunulmak istenen düşüncelerin derlenmesi ile ilgili. Yani gelecek tepkileri ve katılım önerilerini beklemek durumundayız. Kısacası biz olanak sağlarız katılım ise genç ya da değil dünya mimarlar topluluğunun elinde.

BD: Organizasyon gönüllü katılımla mı yoksa başka mekanizmalarla mı yürütülüyor?
SÖ: Organizasyon süreci içinde en değer verdiğimiz ve yüreklendirdiğimiz gönüllü katılım ve yardım. Ama doğal olarak bu kapsamdaki bir etkinlik için profesyonel ve ücretli bir kadro da var. Bu kadro gün geçtikçe büyümekte. İşin gerektirdiği uzmanlık dallarını kapsayarak çeşitlenip zenginleşmekte.

BD: Organizasyon genç mimarların katılımına ne kadar açık? Bunları soruyoruz çünkü mimarlık ortamı genelinde yeterince ilgi ile karşılanmadığını gözlemliyoruz.
SÖ: Katılım herkese açık. Yalnız mimarların değil yapı sektörünün, yerel yönetimlerin ve demokratik toplum kuruluşlarının da yoğun katılımlarını beklemekteyiz.
İlgiyi ancak, yapılacak katılımların niteliği ve etkinliği tanımlayabilir ama biz tüm dünyadan genç ve taze düşünceye ortam sağlamak eğilimindeyiz. Bu ortam için özellikle çabalayıp kaynak üretmek görevimiz. Kongre’ye katılacak çok genç mimarları ve mimarlık öğrencilerini İstanbul’daki yaz tatili nedeni ile boş olan öğrenci yurtlarında çok düşük ücretle belki de ücretsiz konaklatacağız.

BD: Dünyadan genç ve taze düşünceye ortam sağlamak için neler yapıyorsunuz? Ortam için nasıl kaynaklar üretiliyor?
SÖ: Kongre’nin yapısında sabahları herkesi ilgilendiren ünlü ya da ilginç görüşleri olan mimarların sunuşları var. Öğleden sonra ise daha küçük sayıları 30 ile 200 arasında değişen ilgi guruplarının çalışmaları. Şu anda onlarca elçilik ile temas halindeyiz. Sizin ve Türk mimarlık kamuoyunun bize ulusal ya da uluslararası ortamdan kimleri istediklerini bildirmesi gerekir. O kişileri getirmek için elimizden geleni yapacağımızdan kuşkunuz olmamalı. Ayrıca başka ne yapalım? Söyleyin. Bu kapsamda bir toplantı ancak katkı, paylaşım ve önerilerle olumlu bir yere gelip olgunlaşabilir.

BD:  Kongrede yer alacak katılımların nasıl olacağı konusunda bize bilgi verebilir misiniz ?
SÖ: Pazaryeri kavramından yola çıkarak, bu konuda çeşitlilik ve zenginlik yaratmak için uğraştık. İlginç bir bakış açısı, görüşü, sunuşu ya da düşüncesi olan hiçbir kişi ya da kuruluşu dışlamak istemiyoruz. Bilim Kurulu başvuruları, her sunuş biçimi, niteliği ve gerekli sunuş ortamları içinde değerlendirecek. Sonunda afiş, CD, DVD, sergi, gösteri, konferans, serbest kürsü, konferans, söyleşi odaları hepsi birlikte tüm zenginliği ile sunulacak.
Birçok yarışmanın sergileri gelecek. Ayrıca mimarlık eleştirisi, eğitimi ve tarihi konusunda ilgi guruplarına özel zaman ve alanlar tanınacak.
En önemlisi dünyanın en ünlü ve önemli mimarları da bu ortamda yer alacak. Gerçekte bu ortam hem izleyip öğrenmek hem de sunup etkilemek üzere kurulmuş bir ortam olacak.

BD: “Kentler: Mimarlıkların Pazaryeri” teması nasıl belirlendi; “pazaryeri” içeriği nasıl tanımlanıyor ve nasıl işleniyor?
SÖ: “Mimarlıkların Pazaryeri” bir tema olarak değil bir Kongre ya da toplantı yapısı olarak benimsendi. Bu yapıyı öneren geçen yıl yitirdiğimiz Profesör Raci Bademli’ydi ve Platform Toplantıları ortamında sunmuştu. Öneri Düzenleme Kurulu’nda da benimsenince Berlin’deki kongreye sunduk onlar da beğendiler. Tema olarak “Kentler” daha sonra bu ortam konu olarak girdi. Bu konu öncelikle UIA’nın 2002-2005 gündemine gönderme yapan ve onu destekleyen bir tutum.
Pazaryeri, çoğulcu toplumun, özgürlükçü ve çok renkli mozaiğin simgeleşmiş bir kentsel etkileşim ortamı. İçeriğini katkıcıların kendileri tanımlayacaklar. Bunun örgütlenmesi için on kişilik bir uluslararası Bilim Kurulu var. İşleyişi ise tıpkı bir sergi ya da Pazar ortamı gibi olacak. Bir şey söylemek, sunmak, tanıtmak, satmak isteyen ilgililer ve girişimciler bu Pazar da diledikleri büyüklükte yer kiralayıp sunuşlarını yapabilecekler.

BD: “Mimarlıkların Pazaryeri” temasının metafor olarak tanımlanması ile bu temanın kongre konu başlıkları içine “küresel pazarda mimarlık ve kentler”, “mimarlığın pazarları” gibi isimlerle girmesi, onu artık metafor olmaktan çıkartıp bir “konu” olma haline indirgemiyor mu? Yani metaforun zenginleştirici doğası, bir anda somut biçimlere dönüşerek etkisini kaybetmiyor mu ?
SÖ: Biz Bilim Kurulu’nda olabildiğince geniş, soyut ve kapsayıcı bir biçimde tanımladık ki her kesim ilgisini katkıları ile seslendirebilsin ve bu konuları somutlaştırarak içerik kazandırsın. Kısaca benim görüşüm somutlaşmanın etki yitirilmesi değil de yaşamsal, deneyimsel, uygulamalı saptamalar ve sunuşlarla içerik kazandırılması yönünde.
Kısacası, biz “Kentler” bağlamında ve “Pazaryeri” ortamında olabilecek en geniş kapsamlı düşünsel bir “alışveriş listesi” oluşturduk. Bunun içinden ilgisizlik nedeni ile bir çok konu düşeceği gibi, eminim, birçoğu da bizim ummadığımız, düşünmediğimiz kadar etkinlik kazanacak. Burada önemli olan katılmak ve önemsenen konuları güçlendirmek.

BD: Tema metninde vurguladığınız “mimarlığın küresel gündemini gözden geçirme” gibi net ve anlaşılır bir arayışı, taslak programda açıkladığınız konu yığınları içinde kaybetme endişesi taşımıyor musunuz?
SÖ: Olayın tüm yapılanması bir “Pazaryeri”; kapsanabilecek konuları en geniş biçimde anımsatmalar yaparak belirledik. Bundan sonrası katılımcılara kalmış durumda. Sahiplenilen konular ve katkı yoğunluğu kazanılacak ya da yitirilecek konuları belirme durumunda. Örneğin yoğun bir ilgi (belki de baskı) nedeni ile küçülen kentler konusunu içerdik. Bu olgu yalnız İngiltere’nin değişen sanayi ortamı ile (önceki) Doğu Almanya’nın Batı’ya göçü ile oluşan son on yıllık bir oluşum. Ben izledim; ilginç ve öğretici, ama çok önemli mi, bilmiyorum. Onu da tüm öteki konular gibi Kongre’deki katkılar belirleyecek.

BD: “Pazaryeri”nin İstanbul ile nasıl bir ilişkisi var? Bundan önceki UIA organizasyonlarının kentlerle olan ilişkileri İstanbul’da nasıl kurulacak?
SÖ: Pazaryeri dediğimiz “Grand Bazaar” ya da Kapalı Çarşı evrensel kent kültürüne İstanbul ve İsfahan’ın sundukları kentsel ortamlar. Biz bunu bir mal ya da meta pazarı olmanın ötesinde bir düşünce, sanat ve mimarlık pazarı olarak yeniden tanımladık.
Pazaryeri Kongre Vadisi’nde Taşkışla ile Açık Hava Tiyatrosu ve Kongre Salonu arasındaki üçgen içinde yer alacak. Ama sergileme eylemleri İstanbul’un olabilecek uygun tüm yol ve meydanlarına dağılacak.
Pazaryeri’nin fiziksel oluşumu için gerekli mimarlık ürünü çok yakında açıklanacak bir ulusal yarışma ile belirlenecek. Dolayısı ile bu ortamın oluşmasına her Türk mimarın katılma olanağı ve özgürlüğü var.
Dünyanın tüm kentleri bu kongreye çağrılı olacaklar. Kentlerin sorunlarını ve çözümlerini sunacakları bir “Kent Yöneticileri Forumu” da düzenlemek istiyoruz. Bunun ev sahipliğini İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yapması bizi onurlandıracak. Bu ortama dünyadan nasıl bir katılım olur onu zaman gösterecek.

BD: Bundan önceki UIA organizasyonlarının yapıldığı kentlere ve kentlerin mimarlık ortamlarına nasıl bir katkısı oldu?
SÖ: Bu konudaki katkılar oldukça sınırlıydı. Yalnız Barselona’da kentin çeşitli alanları için çıkarılan yarışmalar nedeni ile doğrudan ilişki kurulmuştu. Bizde Bursa’daki Yapı Yaşam Kongresi’ni kentin değişik mekanlarına taşıyarak geçen yıl iyi bir deneme yapıp olumlu sonuçlar aldık. Berlin ise kente nerede ise küsmüştü. Toplantılar kent dışında gerçekleşti. İlgilenenler görmek istedikleri yapılar için kongreden ister istemez uzaklaşmışlardı.

BD: 2005 İstanbul’un Türkiye mimarlık ortamına nasıl katkılar yapması bekleniyor?
SÖ: 2005 yılında İstanbul’da mimarlığı Türkiye’nin gündemine sokup belki tüm yıl boyunca işlemeyi düşünüyoruz. Belki Türkiye tarihide ilk kez mimarlık mesleği böylesine bir biçimde önemsenecek ve her kesime tanıtılacak. Bu konuda meslek örgütü kararlı.

BD: 2002 Berlin Kongresi’nde sunulan tema metnini okuduğumuzda meselelerin ve çözümlerin odağına mimarları ve mimarlığı yerleştiren Modernist bir tavrın izlerini gözlemlemekteyiz. Böyle bir misyonunun günümüzde hala güncel olduğunu düşünüyor musunuz?
SÖ: Çağdaşlık ya da “Modernity” Türkiye’nin her anlamda gündemine girmiş ve yüzyıla yakın bir süre koruyup kolladığı bir değerler demeti. Siyasal gündemden sanatsal ortama değin her oluşumu etkilemekte. Ama UIA 2005 İstanbul’un çoğulcu yapısı herhangi bir ülküyü (ideology) ya da düşünsel tutumu dışlamıyor. Sonunda Kongre kendi kimliğini yapılacak katkılarla belirleyecek. Benim özlemim bu Kongre’nin Atina, Venedik, Vancouver gibi tarihe mal olacak bir manifesto ile sonuçlanması. Bu konuda şahsınızın katkıları öncül nitelikte. Bunu izleyip pekiştirecek bir düşünsel katılım ortamı, bir girişim, bir örgütlenme henüz oluşmuş değil.
Bu durum beni biraz değil “epey” kaygılandırmakta! Çünkü ben tüm mimarlık dergilerini okumakta Arkitera’yı sürekli izlemekteyim. Beş yıla yakın bir zaman geçti UIA 2005 İstanbul konusunda hala tek yönlü, yani bizden (örgütleyicilerden) mimarlık kamuoyuna tek yönlü bir akış var. Bu daha ne kadar sürecek? Ne zaman mimarlık ortamı ve düşüncesinin sahibi otuz bini aşkın Türkiye mimarı kongrelerini sahiplenecek? Bekliyoruz.

BD: Peki  bu Modernist tavrın ağırlığının ayrı bir “iktidar” alanı yaratarak, kendi meslek alanı içinde mesafe ile karşılanabileceği duygusu sizi endişelendirmiyor mu? Mimarlık ortamındaki büyük bir kesimin ilgisizliğinin temel sebebi bu olabilir mi?
SÖ: Keşke mimarlık ortamının ilgisizliğinin kaynağı düşünsel ve kuramsal nedenlerden kaynaklanmış olsaydı. O zaman o birikimi geliştirip yepyeni, taze, devinimli ve düşünce yüklü yeni bir ortamın gelişmesini izlerdik. Mimarlık ortamının ilgisizliği ne yazık ki en az elli yıl geriden giden bir tasarım anlayışının tüm yapı üretimini yönlendirmesinden ve mesleğimizin düşünsel alanında üzerine serpilmiş yoğun bir “ölü toprağı sendromu”ndan kaynaklanıyor.

_ medya içeriğini .pdf formatında görmek için tıklayınız.

 

Tagged: , , , ,

Yorum bırakın

What’s this?

You are currently reading 2004/05: UIA 2005 Süha Özkan / söyleşi at boğaçhan dündaralp.

meta